25 Şubat 2012 Cumartesi

Tesadüf Diye Bir Şey Yoktur.


Hiçbir karşılaşma tesadüf değildir. Hiçbir hissediş, düşünüş, bakış, algılayış, seziş de öyle. Hatta bunların tersi de tesadüf değil. Alışveriş yaptığımız market, yemek yediğimiz lokanta, su içtiğimiz çeşme, yürüdüğümüz kaldırım ve orada yanlarından birer yabancı olarak geçip gittiğimiz insanlar. Tesadüf gibi görünen karşılaşmalar, yolu sorduğumuz herhangi biri, hafifçe çarptığımız insan.

Bize gülümseyen küçük bir çocuk önümüzden aniden uçuveren kuş...Gün boyu yaşadığımız en basit olay bile herhangi bir zihinsel, fiziksel, ruhsal yada duygusal bir olayın tetikleyicisi olur. Küçük ya da büyük...

Bazen hiç hesapta olmayan durumların içine çekiliveririz. Hayal bile etmediğimiz olayları yaşarken buluruz kendimizi. Bir martı çığlığı,bir satıcı bağırışı, alır götürür bizi yıllarca ya da yollarca uzaklara... Hem öğretmen hem de öğrenciyizdir her ilişkinin içinde. Doğduğumuz aile, gittiğimiz okullar, sıra arkadaşımız, sevgilimiz , eşimiz, çocuğumuz vs.

Her ilişki, farklı bir yönümüzün aynasıdır. Ve bizler de onlar için birer aynayız.

Farkındalığımız yükseldikçe, durumları ve ilişkileri yaşarken, kendimizi ve yaşanılanları gözlemlemeye başlarız. Ve eğer yaşadıklarımıza yüksek idrakle bakabilmeyi başarırsak, o ilişki ya da durumu ne için yaşadığımızı kavrarız. Düğmelerimize en fazla basan insanlar, en iyi öğretmenlerimizdir. O ilişkide kurban olmadığımızı anlar, ilişkinin bize neyi öğretmeye çalıştığını kavrarsak, dersimizi alır ve yolumuza devam ederiz. Eğer bunu yapamazsak, o ilişkide ya da durum içinde tutsak olur, ya daha ağır durumlar yaşar ya da daha travmatik durumları (o dersi alıncaya, eksik yönümüzü tamamlayıncaya, kendimizi düzeltinceye kadar) tekrar takrar yaşamaya devam ederiz.

Bazen bazı insanların hayatına yalnızca katalizör olarak gireriz. Onların hayatlarında değiştirmesi gereken durumun düğmesine basar ve sessizce çekiliriz. Ve yüksek farkındalık içinde kalırsak, yaşanılan durumdan etkilenmeden, arkamıza bakmadan yolumuza devam ederiz.

Özet olarak, en büyük düşmanımız en iyi dostumuzdur aslında. Çünkü bizde en büyük değişime neden olur genellikle. Ve her karşılaşma kutsaldır. Karşımızdaki insanın tanrısallığını kabul edip o şekilde yaklaşırsak, nefreti, öfkeyi, suçluluk duygusunu, o insana karşı sorumlu olduğumuz ve o ilişkiye mahkum olduğumuz duygusunu ve kini söküp atarız varlığımızdan.

Yaşadığımız her durum, tanıştığımız her insan öğretmenimizdir. Ne kadar kısa sürede öğrenirsek öğrenmemiz gerekenleri, karmamızı çözüp, iç huzuruna,mutluluğa,ideal ilişkimize ve ruhsal bütünlüğe ulaşırız...

24 Şubat 2012 Cuma

EVCİLLEŞTİRİLİYORUZ...!!!

Hiç çocukları inceleyebilme fırsatınız oldu mu? Hiç geçmişi düşünüp endişelendiklerini ya da gelecek kaygısı içine düştüklerini gördünüz mü?

Görmediniz, göremezsiniz... Büyüdüğümüz zaman ne oluyor da bizler neden böyle (gelecek kaygısı ve geçmiş pişmanlıklar içinde) oluyoruz?

Tüm canlılar doğdukları andan itibaren yaşamları boyunca ihtiyaç duyacakları her şeye, gen kodları ile sahip olarak doğarlar. Çimen büyümek için çaba sarf etmez, siz hiç bir kuşun uçmayı deneyimlemek için ağaçtan veya sarp bir yamaçtan aşağıya atlarken korktuğunu gördünüz mü? Göremezsiniz sezgilerine güvenir ve atlar ne olur peki? Uçar yani yapması gerektiği gibi olması gerektiği gibi olur kendiliğinden. Peki ulu bir çınar minicik bir tohum tanesinden nasıl 40 metre yüksekliğe ulaşabiliyor sizce bir çaba gösteriyor mu? Daha çok örnek verebilirim, sizde bulabilirsiniz düşünün lütfen biraz düşünün.

İnsan da doğduğu anda kendisi için tüm yaşamı boyunca ihtiyaç duyacağı her şeyi genleri ile birlikte getirir. Sezgileri vardır, mantık kullanmazlar ne olur peki % 99 u başarılı olur değil mi? Evet olur 3 yaşına gelirler olmaları gerektiği gibi...

Peki sonra!

Çocuklarımız hani sen çocuksun daha bilemezsin dediğimiz çocuklarımız, doğduğu anda nasıl oluyor da beslenmek için anne meme ucuna yaklaştırıldıklarında derhal ağızlarını açıp emmeye başlıyorlar. Daha 6 aylıkken emeklemeye 10 aylıkken yürüyebilmek için deneyimlemeye başlıyorlar? Hani biz yetişkinler çok daha basit işlere adım atmak için korkuyorum endişeleniyorum derken nasıl oluyor da küçümsediğimiz sen daha çocuksun bilemezsin sus bakayım dediğimiz çocuklarımız endişe duymuyorlar?

Nasıl ?

Neden belirli bir yaşa geldiğimizde ve yaşamı fark ettiğimizde tekrar çocukluğumuzda yaptıklarımızı yapabilmek için onlarca çaba içine giriyoruz. Komik değil mi?

Çünkü doğduğumuz andan itibaren evcilleştiriliyoruz.!!!

Anne ve babalarımız, abi ve ablalarımız, okul ve öğretmenler, toplum ve medya hepsi bizi gezegenimizin egosal kalıplarına uygun olarak evcilleştiriyorlar. Ödül ve cezayı kullanarak. Onların da evcilleştirildikleri gibi. Egosal kalıplara uygun bir davranış olunca ödüllendiriliyoruz aksi durumda cezalandırılıyoruz, ne oluyor biliyormusunuz  o kadar işliyor ki içimize biz iyi ve kötü kavramlarını oluşturuyoruz zihnimizde bir yerden sonra insan kendi kendine cezalar vermeye başlıyor, sonra o kadar doz artıyor ki büyüdükçe bir yerde yeter diyoruz ve çocukluğumuzda yaptıklarımıza hayatımıza özlem başlıyor. Sezgilerimizi unuttuğumuz mantığımızla yer değiştirdiğimiz sezgilerimize dönebilmek amacı ile başlıyoruz kalıplarımızı kırmak için uğraşmaya.

Ne gerek var! neden baştan size yapıldığı gibi çocuklarınızı evcilleştiriyorsunuz. Yazık değil mi çocuklarımıza? Gelin birlikte hem sizinle sizin için hemde çocuklarınızla tekrar sezgilerinizi hissedebilmeniz gerçek doğamızın saf haline dönebilmek için çalışmaya başlayalım.

Sevgilerimle,

S. Ceylan
Kurucu/Eğitmen


Academy of Spiritual Life
Büyükdere Caddesi Hukukçular Sitesi No:24 Kat:3 D:28 Şişli / İstanbul
Tel: 0532 136 39 39

23 Şubat 2012 Perşembe

HAYATI FARKINDA OLARAK YAŞAMAK...

Çocuklar sıkılırlar ve büyümek için acele ederler ve büyürler. Ne var ki büyüdüklerinde ise çocukluklarını özlerler. Büyüyünce de para kazanmak için uğraşır durur ve sağlıklarını yitirirler. Sonra sağlıklarını geri almak için kazandıkları paraları harcarlar ve bitirirler.

Geçmişten yoğun olarak pişmanlık duyarlar ve yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta, ne bugünü, ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış olarak ölürler.

GELİN, TÜM YAŞAMIMIZI FARKINDA OLARAK GEÇİRELİM...!!!

15 Şubat 2012 Çarşamba

RÜYALAR HAKKINDA...

İnsanlar rüyalarının bilgeliğin giriş kapısı olduğunu görmelidir !!!

Hiç düşündünüz mü, insan neden her akşam düzgün ve düzenli olarak uykuya yatıyor?
Dinlenen sadece vücudumuz mu?
Neden ne kadar kötü yatarsak yatalım sabah kalktığımızda zihinsel olarak daha güçlü kalkıyoruz?
Uyku esnasında neler oluyor?
İnsan neden rüya görüyor?
Neden rüyalar gerçek yaşam ile bağdaşık değillermiş gibi görünüyor?
Gördüğümüz rüyalar neden açık ve anlaşılabilir değiller?
Neden rüyalarda geçen süre normal hayatımızla kıyaslandığında garip farklılıklar oluşturuyor?
Neden bazı insanlar rüya görmediklerini düşünürler veya rüyaları neden hatırlamıyoruz?

Rüyalar hakkında daha bir çok soru üretebiliriz. Ancak şöyle bir baktığımızda bilimsel olarak en uzun rüyanın 4 - 6 saniye sürdüğünü biliyoruz. Bununla birlikte sabah uyandığımızda 1 saat anlattığımız halde hala bitmeyen rüyalar hepimiz görmüşüzdür. Zaman kavramının göreceli bir kavram olduğunu da bize anlatan ispat eden en önemli gerçeklik budur. Başka bir bakış açısından baktığımızda ise rüya aleminin paralel evrende bir yolculuk veya bilgilendirme süreci yada ruhsal şarj mekanizması olduğu düşünülebilir.

Fiziksel bedenimizin dinlenmeye kendini yenilemeye ihtiyacı olduğu gibi, ruhumuzun da dinlenmeye ihtiyacı vardır. İşte bu noktada neler oluyor bilim adamları hem beynin yapısını hemde rüyaları çok dikkatli bir şekilde incelemeye devam ediyorlar.

Rüyalar bir çok konuda karar vermemize, anlaşmazlıkları çözmemize, yeni davranışlar üretmemize veya yeni seçenekler yaratmamıza yardım edebilirler. Kadim bilginin kullanıldığı dönemlerde rüyalar en derin sorulara yanıt bulmak için kullanılmış olduğu söylenmektedir.

Rüyalar bize sembolleri kullanarak hitap ederler, bu durum sezgilerimizin bizimle iletişim kurduğu yollardan biridir. Eğer rüyalarımıza dikkat edersek hem yaşam amacımızla ilgili hem de hedeflerimiz ve amaçlarımız ile ilgili içsel görüş alabilir, hedefleri güçlendirebilir amaçlarımıza daha kolay nasıl ulaşabileceğimizi görebiliriz.

İnsanlık yaşamının üçte birini rüyalarda geçiriyor o zaman bu süreci neden daha iyi kullanmayalım?

Devam edecek....

12 Şubat 2012 Pazar

Melekleriniz İle Sohbet Etmek İçin...

Melekleriniz ile iletişim kurmanın en hoş yöntemlerinden bir tanesi de elinize bir kağıt kalem alıp sessizce oturmaktır. Ara vermek zorunda kalmayacağınız ve rahatsız edilmeyeceğiniz şekilde (telefonunuzun da sesini kapatarak) sessizce oturunuz. Gözlerinizi kapayın ve derin derin soluk alıp aldığınızı nefesi yavaşça veriniz olabildiğince sakin olmak bu işin sırlarından biridir. Düşüncelerinizi de sakinleştirmek durdurmak çok önemlidir.

Düşüncelerden kurtulup duygularınıza yönlenmek en doğrusudur.Kalbinizi ve zihninizi önemli bir ruhsal ziyaretçi için hazırladığınızı hayal ediniz. Niyetiniz saf ve anda olmalı ve aynı zamanda verilecek mesajları almaya hazır bulunmalıdır.

Gizemli, sihirli bir ışığın tüm bedeninizi sardığını çevrelediğini hayal edin, imgeleyin. Aynı ışığın tüm çevreye yayıldığını, aktığını bulunduğunuz odayı evi sevgiyle çevrelediğini hayal edin. Gökyüzünden dünyaya doğru gelen süzülen sihirli ışıkları düşünün. Bu şekilde birkaç dakika hayal edin. Aynı zamanda kendinizi gökyüzünde süzülürken de hayal edebilirsiniz. Sonra tüm dikkatinizi kalbinize ve duygularınıza yöneltin, derin nefes alıp yavaşça verin. Sevginin sizi doldurduğunu sardığını hissedin. Meleklerinizin artık orada olduklarını ve sizinle konuşmak istediklerini hayal edin. Meleğinize bir soru sorun ve zihninizde ilk beliren cevabı yanıt olarak kabul edin.

Yaşam Amacım nedir?
Seni hangi adla çağırabilirim?
Bana vermek istediğin mesaj nedir?
Şu anda neye ihtiyacım var?
Benimle nasıl bir çalışma yapmak istiyorsun?
Seninle nasıl temasta kalabilirim?

Önce bir duygu hissedeceksiniz sonra da aklınızda zihninizde bir cevap belirecek. Melekler size hayaller yaşatarak veya resimler de göstererek temas kurabilirler. Hazır hissettiğinizde gözlerinizi açık ve gelen sözcükleri veya resimleri, imgeleri yazınız. Size ne gelirse veya ne verilirse lütfen sansürlemeden yazın. Açık olun ve sakın ama sakın gelenleri yargılamayın, eleştirmeyin. Yanıtlar geldikçe sohbette artacaktır. Sorularınız bitene kadar sorun ve sonrasında mutlaka teşekkür edin.

Genelde İnsanlar yanıtları uydurma veya uydurduklarını kendi hayal ürünleri olduğunu düşünürler. Melekleriniz ile iletişime geçmek yüksek bir frekansta olmayı gerektirir ve aynı zamanda hissettirir. Eğer hisleriniz dingin, rahat, sevgi ve şefkat dolu ise Meleğinizle temas kurduğunuza inanabilir ve güvenebilirsiniz...

11 Şubat 2012 Cumartesi

Boğa Burcu (21 Nisan – 21 Mayıs)

Yönettiği ev: 2. Ev

Misyonu: Ve Tanrı dedi ki; Sana tohumu madde haline getirme gücünü veriyorum. Başlanmış olan bütün işleri senin bitirmen gerektiği için görevin çok sabır istemektedir, aksi halde tohumlar rüzgarda savrulup kaybolacaktır. Yapmanı istediğim bu görev için soru sormayacak, işin ortasında düşünceni değiştirmeyecek ve başkalarından destek beklemeyeceksin. Bunun için sana güçlülüğü veriyorum. Onu akıllıca kullan.

Özellikleri: Toprak ana, Müzisyen, Çiftçi, Yaratıcı, Maddiyatçı, Üretkenlik, Sessiz, Sağlam basma, Güven, Huzur.

Vücudumuzda temsil ettiği bölge: Boğaz

Elementi: Toprak

Yönetici gezegeni: Venüs

Niteliği : Sabit

“Sahibim” kelimesi ile tanımlanabilir Boğa burcu insanı. Materyalist ve mantıklı bir keyif insanıdır. Maddesel anlamda sahip oldukları kendisi için oldukça önemlidir bu yüzden kesin ve net bir şekilde neye sahip olup olmadığını bilmek ister. Kendisine ait olan her şeyden, başkalarının kendilerini uzak tutmaları gerekmektedir. Çok ya da az şeye sahip olması önemli değildir, elinde olanla mutlu yaşamasını bilir.

Boğa burcu için dokunmak ve tatmak sözlü ifadeler kadar önemlidir. Harekete geçebilmek için zamana ihtiyacı vardır, ancak sonunda yaptığı her ne ise gönülden yapar. Çok zor harekete geçiyor olmasına rağmen, geçtikten sonra onu durdurmak zordur.Alıcıları sürekli açık olan Boğa burcu insanının duydukları, gördükleri ve hissettikleri bir daha silinmemek üzere hafızasına yerleşir.

Genellikle iyi niyetli yapısı vardır. Ancak bir kere kendisini tahrik ederseniz değişmez inadı ile baş edemezsiniz.
Dünyanın nimetlerinden yararlanmasını en iyi bilen burçtur Boğa burcu. Sahip oldukları mal, mülk, ilişki, kendi bedeni ya da yetenekleri olsun, hepsi ile son derece ilgili ve alakalıdır. Tüm bunları korumak için gerekli her şeyi yapar. Özen gösterdiği her şey ışıldar.

Kişisel zevkleri ve istekleri dışındaki hiçbir şeye parasını harcamak istemez. Aşırı materyalist olabilen boğa burcu insanı paylaşıma pek açık değildir. Kendine ait olan alanlarda başkalarının bulunmaması için elinden geleni yapar.

Boğa burcu partneri seks de ve sevgide her şeyin tadını çıkartmak ister. Hiç acelesi yoktur. İçinde bulunduğu ilişkinin son damlasına kadar zevkine varmak isteyen Boğa insanı partnerine tamamen sahip olmak ister.
Eğer bir partner için karar verdiyse, bu kararını değiştirmek neredeyse imkansızdır. Her şeyde olduğu gibi aşkta ve sekste de Boğa burcu için dokunmak, tatmak çok önemlidir. Karşılıklı bedensel reaksiyonlar onu büyüler. Bu yüzden aşk oyunları onun için saatler süren bir keşif olabilir. Her ne kadar cinselliğe önem verse de sadakat kelimesini de çok iyi bilir Boğa burcu. Eğer ilişkisinde ciddiyse, yeterince şefkat ve yakınlık görüyorsa partnerine sadık kalır. Zaten hayatından memnun olduğu sürece yeni arayışlar için rahatını bozmaz.

İş alanında Boğa burcunu herhangi bir yenilik için ikna etmek çok zordur. Risk almak yerine elindeki pozisyonu korumak ister. Her ne kadar sessizce oturup gözlemleyen bir yönetici gibi görünse de sakın ola onu küçümsemeyin. Davranışları ve düşünceleri her zaman çok gerçekçidir. Parasının ve elemanlarının kendisi için çalışmasını ister. Yönetici bir boğa insanı zaman içinde çalışma saatlerinizi arttırmaya meyillidir. Sınırları belirlemek karşı tarafa düşer.

Koç Burcu ( 21 Mart – 21 Nisan )

Yönettiği ev: 1. Ev

Misyonu: Ve Tanrı dedi ki; Sana ilk tohumu ekme onurunu veriyorum. Ektiğin her bir tohuma karşılık elinde bir milyon tohum bulacaksın, fakat onların büyümelerini görecek vaktin olmayacak. İnsanların aklına ben'i yerleştirecek, ilk kişi sen olacaksın, fakat bu düüşnceyi geliştirme ya da hakkında soru sormak senin görevin olmayacak.Yaşamının sebebi eylemdir ve bu eylem insanlara benim yaratıcılığımı haber verecektir. İyi çalışabilmen için sana kendini beğenme özelliğini veriyorum”

Özellikleri: Savaşçı, Öncü, Gözü pek, Hayatta kalan, Cesaret, Heves, Heyecan.

Vücudumuzda temsil ettiği bölge: Baş

Elementi: Ateş

Yönetici gezegeni: Mars

Niteliği: Öncü

“İstiyorum!” Koç burcunu en iyi tanımlayan sözcüktür. Gözünü budaktan sakınmayan ve üzerinde hiç düşünmeden her maceraya atılabilen Koç insanı, çabuk karar verme özelliğine sahiptir. Tabii ki düşünmeden verilen kararlar her zaman pek de yararına olmaz.

Her türlü yenilikte lider olabilir, ancak bu yeni duruma alışmaya başladığı an liderliği başkasına devrederek başka maceralar peşinde koşmaya başlar.Cesaretli ve güçlü bir idealisttir Koç burcu insanı, hayatın her alanında kendine “savaş alanları” yaratmayı başarır.

Gerek iş gerekse özel hayatında yarattığı bu “savaş alanları” ile içindeki savaşma ateşini dindirmeye çalışır. Savaşma ateşini dindiremeyen Koç insanı genellikle agresif ve saldırgan olabilir; bu sebeple her zaman kendisine yeni hedefler, yeni maceralar bulmalıdır.

Kaybetmek illa ki çok yıkmaz koç burcunu, daha çok yarışın kendisidir dikkatini çeken. Kaybettiği zaman kendini çok hızlı yeniler hiç zaman kaybetmeden tekrar ayağa kalkar. Tükenmek bilmeyen bir hayat enerjisi taşır.

Bilinmeyen tehlikelerle bile cesaretle mücadele edebilen Koç karakteri, insanlara yeni fikirler sunabilme konusunda da ustadır.Spor da sınırları zorlamak, yeni sağlık metotlarını denemek tam ona göredir. Aynı zamanda herhangi bir alanda ortaya çıkan yenilikleri çabucak hayatlarına geçirmekte ustadırlar. Egosu en güçlü burçtur koç burcu, öfkelendiğinde yoluna çıkan her şeyi tahrip edebilir. Karşı koymak ise onu daha çok tetikler ve bu durumda gücünü kullanmaktan asla sakınmaz. Yenilmezlik ve güç en değer verdiği iki öğe.

Aşk ve sevgide “hayır” sözcüğü Koç insanını kamçılar, tüm enerjisini bu “hayır” cevabını yıkmak için kullanır. Partnerini yenmek arzusu onun ateşini körükler.Koç burcu bir partner asla sıkıcı olmaz, ama buna karşılık sizin ona zaman içinde sıkıcı gelmeniz söz konusudur.Eğer sizi kazandığından emin olursa kısa süre içinde ilgisi azalır. Her zaman partneri için savaşmak ve onu yeniden elde etmek ister.

Cinsellik işin içine girince de kontrolü elinden bırakmak istemez, bu alanda Koç insanı için bir zafer alanı olmalıdır. Aşkta derinlik aramaz. Partneri için savaş verebildiği sürece sadık kalır. İlgisini kaybetmemesi için her zaman partnerini sürekli yeniden kazanması gerekir. Kolay partner ona göre değildir.

Koç yöneticiniz varsa sağlam sinirleriniz olmalı, aksi takdirde onun fırtınalar estirdiği bir ortamda tutunmanız çok zordur. İş alanında rekabeti ve savaş vermeyi seven korkusuz Koç burcu insanı, hep bir adım önde olmak ister. Ona ayak uydurmak zordur, yenilikleri zorlar ve sürekli yeni fikirler peşinde koşar. Bir Koç insanı ile birlikte çalışıyorsanız “hayır” demesini bilmelisiniz. O genellikle birlikte çalıştığı kişilerin neye ihtiyaçları olduğunu sezemez. Ancak açık ve net bir şekilde ortaya konulan fikirleri kabul eder.

8 Şubat 2012 Çarşamba

Melekler, Ruhsal Rehberler ve Sevdiklerimiz Ruhları

Ruhlar alemi hepimizin düşündüğümüzden çok daha geniş ve kalabalıktır. Kendi ruhumuzun enerjisi dışında, diğer herkesin enerjisi de zaman ve mekan içinde yani evrende titreşir. Etrafınızda size gülümseyen ve bir çok değişik şekilde yardım etmeye hazır olan görünmez varlıklar vardır. Melekler, rehberler ve sevdiklerimizin ruhları dahil olmak üzere enerji alanında yer alan tüm varlıklar sevgi ve güven mesajlarını bize yayarlar.

Geçmişten bu güne her dinde meleklerin Tanrı'nın hizmetkarları ve insanoğlunun yardımcıları olduğuna inanılmıştır. Bu güç çok şaşırtıcı, çok dini veya çok tuhaf ve anlaşılmaz bulduğumuz için kafamızdan çıkartmışızdır. Eğer yapmak ve başarmak istediğiniz şeyler varsa meleklerden de yardım isteyebilirsiniz.

İsteklerinizi belirlemek esastır bunun kadar önemli olan bir diğer konu ise eyleme geçmektir ve vaz geçmemek. İsteklerinizi belirleyin çünkü size yardım etmek için bekleyen sayısız rehberler vardır. Bu rehberler ermişler, azizler veya ruhani üstatlar olabilirler. Her insanın Tekamül yolculuğunda onunla birlikte seyahat eden bir ruhsal rehberi mutlaka vardır.Aynı zamanda sevdiklerimizin ruhları da bize yardımcı olmak üzere beklerler onlardan da yardım isteyebilirsiniz. Yardım nereden gelirse gelsin burada önemli olan tek konu saf niyet içerisinde olmaktır.

Kısa Sözler 2

HİKAYENİZİN MUTLU BİR BAŞLANGICI OLMAYABİLİR AMA KİM OLDUĞUNU NE OLDUĞUNU BU BELİRLEMEZ... ANCAK NEDEN OLDUĞU, ÇOK ÖNEMLİ İPUÇLARINI İÇİNDE BARINDIRIR. SENİN SEÇİMLERİN İSE HİKAYENİN GERİ KALANINI BELİRLER, KİM OLMAYI SEÇECEĞİN BELİRLER... 


İYİ BAKARSANIZ, MUTLAKA GÖRÜRSÜNÜZ...!!!


YAŞAMINIZA BAKINIZ... HANGİ YÖNÜNÜZ AŞIRI VE UÇLARDA İSE O KONUYLA İLGİLİ OLARAK CİDDİ SINAVLARLA SINANIRSINIZ VEYA SINANIYORSUNUZ.


HAYATINIZI, YAŞADIKLARINIZI VE ÇEVRENİZDEKİ İNSANLARIN SİZE OLAN DAVRANIŞLARINI DEĞİŞTİRMENİN TEK YOLU, KENDİNİZİ DEĞİŞTİRMEKTİR...


HAYAT BİR AYNA GİBİDİR VE HERKESE KENDİ İÇİNİN YANSIMASINI GÖSTERİR...


BİR HAYALİNİZ, BİR HEDEFİNİZ VARSA VE İÇİNİZDEKİ HEYECANI BU HEDEFE YANSITIYORSANIZ, VAZ GEÇMİYORSANIZ VE KALBİNİZİN SESİNİ DUYUYORSANIZ MUTLAKA AMA MUTLAKA O HAYALİNİZ GERÇEK OLACAKTIR.


BİRİNCİ GÖREVİMİZ KENDİ FARKINDALIĞIMIZI VE UYANIŞIMIZI TAMAMLAMAKTIR. İKİNCİ GÖREVİMİZ İSE BAŞKA İNSANLARA BUNU YAPMALARI İÇİN YARDIM ETMEKTİR. KENDİNE YARDIM ETMEYEN İNSANLARA İSE YAPACAK HİÇ BİR ŞEY YOKTUR...


YETERİNCE VARSA PARA HER ŞEY DEĞİLDİR...!!!


ÇARESİZLİK, SİZE ÖĞRETİLMİŞ BİR DUYGUDUR.


BİR ŞEYE SAHİP OLMANIN, ONU İSTEMEK KADAR ZEVKLİ OLMADIĞINI ANLAYABİLİRSİNİZ...


ÇOK YAKINDAN BAKTIĞINIZ İÇİN BÜTÜNÜ GÖREMİYORSUNUZ...


''BEN YAPAMIYORUM, DEĞİŞEMİYORUM, BAŞARAMIYORUM'' DİYEN YAPMAYI VE BAŞARMAYI İSTEMİYORDUR...


GERÇEK BAŞARI, İNSANIN ÖĞRENDİĞİNİ EYLEME GEÇİREBİLMESİDİR...


MUTLULUK VERİRSEN MUTLULUK ALIRSIN VEYA GÜZEL OLAN NE VERİRSENİZ AYNISINI ALIRSINIZ. BİR ŞEY ALMAYI BEKLEMEDEN VERİRSENİZ SİZE CENNETİN KAPILARI AÇILIR...


YAPMAKTAN HOŞLANDIĞINIZ, SİZİ YAVAŞLATACAK VE YAŞAMI TAKDİR ETMENİZİ SAĞLAYACAK NELER VAR? BİR LİSTE YAPIN VE HER HAFTA EN AZ BİR TANESİNİ UYGULAYIN...


EVREN DÜŞÜNCE VE NİYETLERİNİZİN ODAKLANDIĞI HER ŞEYİ ELDE ETMENİZE OLAĞANÜSTÜ BİR BİÇİMDE YARDIM EDER. SİZ NEYE ODAKLANIYORSUNUZ? 


YÜZÜNÜZÜ GÜNEŞE DÖNÜN, GÖLGELER HEP ARKANIZDA KALIR...

5 Şubat 2012 Pazar

Tekamül Nedir...!!!

Kelime anlamı olgunlaşmak, gelişmek olan tekâmül bir Yaratıcı yasasıdır.


Bütün yaratılanlar tekâmül eder. Bütün insanlar, bütün cisimler, bütün olaylar, kısaca bütün yaratılanlar değişir, başkalaşır, çeşitli hallere girerek gelişir. İnsanlıkta temelde daima bir ilerleyiş ve gelişme vardır; bu, tekâmülün gereğidir. Yaşama karışıklık değil, bir düzen ve ahenk hâkimdir


Tekâmülün sonu yoktur. Çünkü hayat sonsuzdur. O halde varlık ne kadar gelişirse gelişsin, tekâmülünün sonuna varamayacaktır.


Dünya, sonsuz evrende bulunan tekâmül okullarından biridir. Yaratıcı nasıl sonsuzsa, “O” nun Bilgisi ve tekâmül ortamları da sonsuzdur. Evrende her yer varlıkla ve hayatla doludur. Her ortam bir tekâmül yeridir ve varlıklar burada yaşayarak bilgi ve tecrübe edinirler. Dünya okulundan diploma alana kadar tekrar tekrar doğulur. Tekrar doğuşlar tekâmül için konulmuş bir Yaratıcı kuralıdır.


Tekâmül tek bir ömre sığmaz. Tekâmülün sonsuzluğu yanında sadece dünya bilgi ve tecrübesini göz önüne alsak bile, bir insan ömrünün bu kadar bilgi ve tecrübeyi elde etmesine zamanı ve enerjisi yetmez. Böylesine kısa bir süre içinde yapılan faaliyetler ise beden, toplum ve tabiat tarafından sınırlandırılır. Bu yüzden tekrar doğuşlarla yeni imkânlar sağlanır, tekâmül hızlandırılır.


Dünya hayatı canlıların tekâmülü içindir.


Evren düzeni, mükemmelen işleyen kanunlarla sağlanır. Bu kanunların dışında hiç bir varlık, hiç bir harekette bulunamaz. O halde tesadüf olmadığı gibi saçma ve abes bir iş de yoktur. Bilelim ya da bilmeyelim, her hareketin bir sebebi ve sonucu vardır. Bu sonucun ise evren ahengine uygun olmamasına imkân yoktur. Demek ki, insan ne yaparsa yapsın, tekâmül eder; ancak yaptıklarının sonuçlarıyla karşılaşmaktan kaçınamaz. Seçim insana kalmıştır, çünkü o, hareketlerinden sorumlu bir varlıktır.


Tekâmül adım adım gerçekleşir. Ruh varlığı tekrar tekrar doğuşlarla maddi evrenlerdeki bilgi ve deneyimini artırarak yavaş yavaş sonsuz tekâmül yolculuğunu sürdürür. Ve varlık öyle bir tekâmül seviyesine ulaşır ki, artık bedende doğmak mecburiyetinden kurtulur. Tekâmülün bir amacı da, ruhların, Tanrısal düzeni, doğada kendi imkânları oranında yürütebilecek bir düzeye ve etkinliğe ulaşmalarını sağlamaktır.


Bu sebeple ruhlar, madde kanunlarını öğrenmek ve onları uygulamak zorundadırlar.

Bitkilerin Spiritüel Yanları ve Güçleri

İnsanoğlu yaşam enerjisini yediği tüm besinlerden ve o besinlerin yaşamsal güçlerinden alır.  Tanrı tarafından bitkilere yüklenmiş Spiritüel yanları ilk çağlarda Kelt Uygarlığının 12 kabilesinden biri olan Druidler tarafından M.Ö. 2000 li yıllarda ciddi şekilde kullanılmıştır.

Gizemli bilgiler ne yazık ki hepimizden saklanıyor. Tüm bu bilgiler eski çağlardan beri yazıtlarda, duvarlarda resmedilmiş bilgilerden elimize geçenlerdir. 

Hadi gelin bakalım neler diyorlar nelere inanıyorlarmış.

Kimyon - Erkeklerde koruyucu bir güç simgesi iken, kadınlarda ise aşk ve cinsel arzu uyandırıcı etkisi olduğu söylenmekteydi. 

Okaliptus - Kadınlara göre bir bitki olduğu söylenmekte. O dönemde şifacıların, mum yakarak ve etrafına bu bitkiyi serptiklerinde çok yüksek enerji yollayabildikleri söylenmektedir. 

Nane - Erkeklere göre bir bitki olduğu söylenmektedir. Gece yastık altına koyulduğunda kabusları önlediği söyleniyordu.

Tarçın - Her iki cins içinde hastalık önleyici bir etkisi olduğu söylenmekedir.

Elma - Kadınlara göre bir bitki olduğu, aşk ve şans enerjisinin yoğun olarak söylenmekteydi. 

Yasemin - Kadınların kullandığı ve erkeklerde arzu uyandırıcı bir etkisi olduğu söylenmektedir. 

Yarpuz - Erkeklik gücünü arttırmada bunun üzerine bir bitki olmadığı söylenmektedir. Ayrıca kadınlarda Hamilelik sonrası negatif enerjileri yok ettiği söylenmektedir.

Anason - Arınma ve farkındalık arttırıcı bir özelliği olduğu söylenmektedir.

Nar - Bereket verici olduğu o dönemlerde keşfedilmiştir.

Meşe Palamutu - Şans verici özelliği o dönemlerden bu yana kullanılmaktadır. 

Badem - Badem  ağacının yapraklarının kurutulup ev içinde yakılıp dumanı ev içinde gezdirildiğinde ve 7 adet badem kurusunun çanta içinde taşıdığınızda bolluk ve bereket simgelediği ve getirdiği rivayet edilmekteydi.

Karanfil - Kurutulmuş yaprakları ve dalını mor bir kese içinde koyduğunuzda ve dikdiğinizde, Şifa enerjisi verdiği iddia ediliyordu.

Çobanpüskülü - Birkaç dalını evin içine odalarına koyduğunuzda, sevgi ve evliliğinizin bağlı ile ilgili olumsuz enerjiyi olumluya çevirdiği rivayet ediliyordur.

Ardıç Otu - Dal ve yaprakları yakıldığında dumanının pozitif bir etkisi olduğu söyleniyor.

Kasık Otu - Kurutulmuş halinin oluşturduğu titreşimlerin konulduğu mekanları negatif enerjilerden koruduğu rivayet edilmektedir.

Sonuç olarak bunlara inanıyorlarmış o dönemlerde, mutlaka gerçeklik payları ve deneyimlerinden elde ettikleri sonuçlara göre o dönemlerin şamanları bu yöntemleri kullanmışlardır. Belki de o dönemlerde bu yöntemler cidden işe yarıyorlardı.

Benim fikrimi sorarsanız.

DÜNYA'DA TANRI İNANCINDAN VE ONUN KORUYUCULUĞUNDAN DAHA BÜYÜK BİR GÜÇ YOKTUR. EN BÜYÜK GÜÇLERDEN BİRİ İSE OLUMLU VE POZİTİF DÜŞÜNCEDİR.

BİZİM DOĞAMIZ VE ÖZÜMÜZ GERÇEĞİ KAVRADIĞINDA, HER ŞEYİN MÜMKÜN OLDUĞUNU AÇIK BİR ŞEKİLDE GÖRECEKTİR. 

GİZEM DENEN ŞEY HER ZAMAN SAKLANIR VE GİZLENİR.  BU ZAMANA KADAR DA HEP SAKLI KALMAYA DEVAM ETTİ. SAKLANDIĞI YER SİZE ÇOK YAKIN LÜTFEN KALBİNİZİN İÇİNE BAKINIZ.

2 Şubat 2012 Perşembe

İçinizde Sizinle Konuşan Sesi Anlamak İstermisiniz ?

Hepimizin içinde bizimle konuşan bir ses var bunu biliyorum diyeceksiniz. Esasında içinizde sizinle konuşan ses bir tane değil!!!  Öncelikle fark etmemiz gereken 1 değil, 2 ses var bizimle konuşan.

Bunlardan biri EGO. Diğeri ise ÖZ ün sesi. Bunları ayırt etmek ise inanın çok basit, gelin bakalım nasıl yapacağımıza.

Eğer içinizdeki sesin söylediğini yaptığınızda veya uyguladığınızda ortamda bir değişiklik olmuyorsa/yaşanmıyorsa her şey var olduğu gibi devam ediyorsa ve bu sesi çok güçlü bir şekilde duyuyorsanız.

Bu ses EGO'nuzun sesidir. Yani uymamanız gereken ses....

Eğer içinizdeki sesin söylediğini yaptığınızda ortam olduğu gibi değişiyorsa, farklılık, heyecan, bilinmezlik veya macera durumu oluşuyorsa ve bu sesi daha kısık, yumuşak kadife gibi duyuyorsanız.

Bu ses ÖZ'ün sesidir, yani daha çok duymanız gereken ve uymanız gereken ses...

ÖZ'ün sesini daha çok duymaya fark etmeye ve uymaya başladığınızda bir ses daha duymaya başlayacaksınız 3. bir ses muhteşem bir ses sizinle konuşmaya başlayacak...