13 Ağustos 2012 Pazartesi

En Büyük Zenginlik Az Şeye İhtiyaç Duyabilmektir.

Huzursuzluktan kurtulmak için düşünmekten daha iyi birkaç yol vardır. 

Yaşadığımız sorunu kağıda dökerek ya da birilerine anlatarak onu daha bir net kavrarız. Kavradıktan sonra da sorunun kendisini olmasa bile, bize sıkıntı veren yanlarını, bizde yarattığı kafa karışıklığını ve şaşkınlığı ortadan kaldırabiliriz. Filozofun iddiasına göre, eğer insan ölüm üzerine mantıklı düşünürse, ölümden
 sonra bizi kaygısız bir uykudan başka bir şeyin beklemediğini anlardı. ( Kİ BEN FİLOZOF İLE TABAN TABANA FARKLI DÜŞÜNÜYORUM ) Önceden asla keşfedemeyeceğimiz bir durum üzerine bu kadar kafa yorup kaygılanmak hiç de anlamlı değildi.

“Yaşamıyor olmak hiç de korkunç bir şey değil; bunu tam anlamıyla kavramış bir insan için hayatta katlanılamayacak hiçbir şey yoktur.” Varlıklı olmak tabii ki insanı mutsuz etmezdi ama Epikuros'un savının özü şuydu:

Paranız olduğu halde dostlarımız, özgürlüğümüz yoksa ve yaşadığımız hayat üzerine inceden inceye kafa yormuyorsak asla "gerçek anlamda mutlu" olamayız. Bütün bunlara sahip olduğumuz halde paramız yoksa, o zaman da asla mutsuz olmayız.” Epikuros gereksinimlerimizi üç gruba ayırıyordu : Arzuladığımız şeylerden bazıları doğal ve gereklidir. Bazıları da doğal ve gereksiz. Tabii birde ne doğal ne de gerekli olan istekler vardır.

Doğal ve gerekli olanlar ; özgürlük , dostluk
Doğal ama gereksiz olanlar; büyük bir ev, yemek daveti
Doğal ama gerekli değil; güç , ün gibi

Yani, çok zengin olursak mutsuz olmayız, ancak, Epikuros'un ısrarla vurguladığı gibi, daha fazla paraya sahip olmamız, sınırlı bir gelirle yaşayan insanlardan daha mutlu olacağımız anlamına gelmez. … Epikuros'a göre insan fiziksel bir acı duymadığı zaman mutluydu. “Azla mutlu olmayan insan hiçbir şeyle mutlu olamaz” Ben şöyle değiştirmeyi daha uygun buluyorum bu cümleyi;

En büyük zenginlik az şeye ihtiyaç duyabilmektir.

Sevgilerimle,

Bu Olumsuzluk, Niçin Benim Başıma Geldi.!!!


Her insanın hayatında çözülmesi gereken, bedensel, duygusal, zihinsel ve ruhsal rahatsızlıklar veya sorunlar olabilir. Çoğu insan bu rahatsızlıkların sebebini araştırır. “Niçin bu durum benim başıma geldi?” diyerek yakınır durur. Bu düşünce tarzı ile sorunlar daha da büyür; hatta gerçek sorunlar başlar. Önemli olan, bir problemin niçin ve ne şekilde başımıza geldiği değil, onunla nasıl başa çıkacağımızdır.
Güçlü insan, sorunlara yoğunlaşır, çaresiz duruma düşmez. O, sorunları kişisel gelişim yolculuğunu aydınlatan bir rehber olarak görür. Bunu başaran kişi için artık  sorun da yoktur. Güçlü insan da gün gelir ağır problemlerle karşılaşır ve bu problemler yüzünden hayatı felç olabilir. İster maddi kayıplar, ister sevdiklerinin kaybı olsun, insan büyük olaylar karşısında kendine biraz daha yaklaşır.
Sorunları acıya dönüştüren insanın kendisidir. Acı duyma kişisel bir tepkidir. Bu acı, başkalarının olumsuz tutumları yüzünden ortaya çıkmaz. Acıyı ortaya çıkaran, sorunsuz bir hayat yaşama arzusudur. Oysa sorunlar ve acılar, farkında oluş ve uyanış için dinamik bir güçtür. Diş ağrısı olmasa, dişimizin çürüdüğünü nasıl anlayabiliriz? Aynı şekilde duygusal bakımdan çektiğimiz acılar olmasa nasıl tekâmül edebiliriz. Bu yüzden sorunların varlığına yoğunlaşmaktan ziyade, onlardan öğrenebileceklerimiz üzerinde durmamız gerekir. O zaman sorunun değil, çözümün bir parçası oluruz.
Çoğu insan acılardan kaçarak her zaman neşe içinde yaşamaya çalışır; ama bu arzu denge yasasına aykırıdır. Bilindiği gibi, her sistem bulabildiği herhangi bir yolla dengeye kavuşmak ister. Evrende neşe varsa, acı da olacaktır. Neşeyi isteyen aynı zamanda acıyı da istemiş olmalı. Bunun gibi hayat da dengelenmiş kutuplardan oluşur.
İnsanın başına ne gelmişse, onun tekâmülü içindir. Evrende sebepsiz hiçbir şey olmaz. Sorunlar insanın güçlenmesi için vardır. Fırtınalı denizlerde büyük kaptanlar yetişir. İşte gerçekleri fark edemeyen insan kendi kendine sorun olur. Sorun, düşük bilinç merkezinde olmaktır. Vadiden bakan kişi kendini çevreleyen güzellikleri fark edemez. Acılara gelişme fırsatı olarak bakan kimse, her zaman denge insanıdır. Bilge kişiler, kavgalı ve ıstırap dolu ortamlarda bile dengelerini korurlar.
O halde, sorunlarla karşılaşan kimse bunların kaynağını dış dünyada değil, kendinde aramalı. Başka bir ifade ile herkes sorun olarak kendini görmeli. Başkasını sorun olarak görmek, o kişiye doğru gereksiz enerji harcanmasına sebep olur. Esas sorun, sorun çıkaran kişiyle nasıl ilişki kurulduğudur.  İnsan çekmiş olduğu acıları yine kendisi tamir edebilir. O güç her insanda vardır. Bu acıyı dindirme süreci, kişiyi güçlendirir.
Bilgelik yolculuğundaki kişi yükünü bir kenara atmaz, onun değerini bilir. Bu yükün veya sorunların içi fırsatlarla doludur. Sorunlar, gelişimin bir parçasıdır. Geçmişte yaşadığımız acı dolu olaylar gelişmemizin yolunu açmadı mı? Unutmayalım: Eğer istediğimiz şey olmazsa daha iyisi olacaktır. Evren iyi olduğu için içindeki olaylar da iyidir. Bunu fark edelim.