25 Mart 2012 Pazar

Ne İstiyorsunuz? Ondan Bolca Dağıtın.!!!

İnsanlar neden sevmekten korkarlar?

Acı çekme ihtimali bile, Egonuzun sizi geriye alma çabasından başka bir şey değildir.!!!

Bunun nedeni birini gerçekten sevdiğinde ve sevgini gösterebildiğinde (o seni çok sevse bile) insanın egosu gerilmeye ve erimeye başlar.  Ego ile birlikte birisini sevemezsin, çünkü Ego araya engeller koyar. Sen adım atmaya çalışınca, Ego sana birbiri ardına olumsuz düşünce gönderir ki seni geri alsın.

Biz zaman içinde ilerledikçe, hareket ettikçe, tecrübeler, aldığımız bilgiler ve yaşamın bilgeliğiyle birlikte yaşamın tozları, çöpleri de içimizde ruhumuzda birikir.

Biriktikçe de insanın etrafında (ruhun çevresinde) kırılıp atılması gereken bir kabuk oluşturur. Bu kabuğun kalınlaşmaması için de esasında her gün bilinçli bir şekilde çalışma yaparak bu kabuğun yıkanması ve temizlenmesi gerekir.

Ego sevmekten korkar çünkü sevgide yaşam, tepe noktasına ulaşır. Bununla birlikte yaşamda ulaşılan her tepe noktası sonrası (ölüm) zirve vardır. Tekamül boyunca birbirlerini takip eden ana gerçeklik durumu.

Sevgide ölür tekrar dirilirsin. Meditasyon yapmaya veya kişisel gelişim için çalışmaya karar verildiğinde ya da bir yol göstericiye (ustaya) teslim olmaya sıra geldiğinde ise yine aynı şey olur. Ego teslim olmamak için her türlü zorluğu, gerekçeyi yaratır: ''Bu konuyu düşün, enine boyuna düşün, bu konuda akıllı ol, ne gerek var şimdi düzenini değiştirmeye, bak zaten sana nasip olmaz elindekilerle yetin, akıllı ol''

Bir ustaya gelindiğinde ise, Ego yine şüpheci olur, tedirginlik yaratır. Çünkü yine sen yaşama geliyorsun, ölümün yaşam kadar canlı olacağı bir noktaya hızla ilerliyorsundur.

Ölüm ve Yaşam birlikte tutuşabiliyorsa güzel olan budur. Sevmekten korkmayın, yaşamdan korkmayın, vermekten ve almaktan korkmayın. Sevgi Yanınızda sadece fark edin.

NE İSTİYORSUNUZ? ONDAN BOLCA DAĞITIN...

Sevgilerimle,

24 Mart 2012 Cumartesi

Meditasyon

Meditasyon, bir şey üzerine saf niyet ile derin ve kapsamlı bir şekilde düşünmek demektir.

Duyulardan kaynaklanan düşüncelerin artık söz konusu olmadığı zihinsel hale Meditasyon denir.

Bir durum veya konuyla alakalı ve o konunun hakikatini bulmak amacıyla yapılan ruhsal bir yolculuk olarak da anlatılabilir. Ancak bunu sağlayabilmek için zihindeki diğer tüm düşüncelerden zihni arındırmak gerekir. İnsanlık kadar eski hatta evrensel bir değeri olan ruhsal bir araştırmadır.

Meditasyon esnasında, öğrenmek istediğiniz konu hakkında her hangi bir düşünme eylemi içinde olmamanız gerekir. Sorunun cevabı kendiliğinden gelir. Zihin ve beden daima serbest tutulmalıdır. Düşünceler kendi konusunun dışına çıkma eğilimi gösterirse, aklın müdahalesi ile gerçek konuya dönülür. Böyle durumlarda, asıl konu dışındaki bir düşünce gelirse (ki gelir) o gelen düşünceyi sorgulamadığınız takdirde, bir süre sonra düşünce kendiliğinden akar ve gider. Burada dikkat edilecek konu sükunet içinde kalabilmek ve ilgilendiğiniz konuyla ilgili size gelecek sezgileri fark edebilmektir.

Başta Hint dinleri ve Sufilik olmak üzere, hemen hemen tüm dinlerde meditasyondan yararlanmak için çok değişik teknikler geliştirilmiştir. Her dinin kendi kutsallığı içinde gelişen meditasyon teknikleri yaklaşık 70 adettir. Temel hepsinde yaklaşık olarak aynıdır, fakat amaç ve niyete göre ayrıntılar ilave edilmiştir.

Ana kaynak veya ruhsal rehberimizle irtibata geçme hali de diyebiliriz. Düşünce boyutunda başlayan istekler enerji olarak evrene gönderilir. Bu istekler, evrende niyetinizin ve isteğinizin ne kadar yürekten ( kalp, evet kalp!) olduğu ile orantılı olarak cevaplanır.

Özellikle gün doğarken ve batarken yapılan 30 ar dakikalık meditasyonların, bizi olduğumuz halden doğal olarak özümüzdeki gerçekle yani O nunla birleştirmesi için çok iyi bir yol olduğu bilinmektedir.

Spiritüel olarak büyümenin en hızlı ve kısa yolu meditasyon yapmaktır.

Meditasyon yapan kişilerin sağlıklı beslenmeye dikkat etmeleri hafif ve besleyici gıdalar almaları meditasyonun doyurucu ve sağlıklı olabilmesi için büyük önem taşımaktadır. Meditasyon için serin bir yer gerekir çünkü meditasyon sırasında beyin ısınır. En önemli konulardan biri ise Ateşli bir (olduğun hali) terk etme arzusu, yoğun bir özgürleşme isteği ve yüksek farkındalık yeteneği olmalıdır. Kişinin her şekilde sükunetini koruyabilecek soğukkanlı bir kişiliğe sahip olması da gerekir.

Her insan, muhtelif gizli güçlere ve yeteneklere sahiptir. İnsan bilgi ve güç deposudur. Tekamül ettikçe adım adım yeni yeni güçlerle ve yeteneklerle yüz yüze gelirsiniz. Böylece insan çevresini evrenin ve bütünün hayrına olmak kaydıyla değiştirip dönüştürebilir ve başkalarını olumlu yönde etkileyebilir.

Meditasyonda oturuş şekli herkesin sorduğu bir sorudur. Yatarak yapanlar da vardır ancak uykuya kolay geçiş yaptığından yatarak meditasyon tavsiye edilmemektedir. Lotus oturuşu en sağlıklı olandır ancak insan kendini nasıl rahat hissediyorsa öyle de oturabilir.

Meditasyona başlarken sürekli olarak Tanrıyı düşününüz. Zihin daimi surette Tanrı'ya yönelik olmalıdır. Zihninize dünyevi şeylerin dolmasına izin vermeyiniz. Gerisi gelecektir.

Sevgiyle kalın,

Gizemin Tadını Çıkarın..!!!

Bırakın Dünya, siz, her zaman her şeyin farkında olmaya çalışmadan gelişsin. Mesela, bırakın ilişkiler öylece gelişsin, sonuçta her şey Tanrısal Düzenin bir parçası olacaktır. Bir şeyin işlemesi için çok fazla çaba sarf etmeyin, sadece oluruna (Akıştaysanız, kimse sizi durduramaz) bırakın.

Eşinizi, çocuklarınızı, büyüklerinizi, arkadaşlarınızı, patronunuzu veya her hangi bir kimseyi anlamaya çalışmayın, anlamak için çırpınıp durmayın, çünkü tam olması gereken tam da olması gerektiği gibi olacaktır. Sistem Tanrısal boyutta her zaman büyük bir mükemmellikle işler.

Beklentileriniz suya düştüğünde, her şeyi olduğu gibi kabul etmeye çalışın. Rahatlayın oluruna bırakın, yol verin ve bazı isteklerinizin, Dünyanızın şu anda nasıl olduğundan ziyade nasıl olması gerektiğiyle ilgili olduğunu fark edin.

İyi bir gözlemci olun. Daha az yargılayın. Daha az eleştirin. Kıyaslamayın. Ve hiç bir şey için kimseyi suçlamayın. Daha çok dinleyin. Hepimizin her an hissettiği o büyüleyici gizeme ve belirsizliğe zihninizi açık tutun. Hayatta ki en büyük güvence hayatın belirsizliğinden zevk alabilmekte ve öğrenebilmekte yatar.

Her zaman, her şeyi isimlendirmekten, adını koymaya çalışmaktan ve tanımlamaktan vazgeçin.!!! Adı konulmuş, tanımlanmış hiç bir şey ebedi değildir. Bir şeyleri ezberlemek, kategorize etmek yerine, sadece görünenin ve o anda hissedilenin muhteşemliğini yaşamayı seçiniz. A nı yaşayınız.

Tüm dikkatinizi açık fikirli ve içinizdeki gizemi ortaya çıkartmak için kendinizi olan olaydan özgür bırakmaya verin. Bu duygunun bedeninizde kendisini nasıl gösterdiğini gözlemleyin. Belki midenizin içinde dolaşarak, kemiklerinizi sinirlerinizi gererek, kalbiniz de çarpıntıya neden olarak veya boğazınıza düğümler atarak. Unutmayın ki bu yaşınıza kadar başınızdan bir çok olay geçti çok defalar bu durumdan çok daha fazlalarını yaşadınız ve bu gün düşündüğünüzde hiç biri aklınıza bile gelmiyor hepsi zaman içinde aktı ve gitti.

Bedeninizin neresinde olursa olsun, bu olayın size bir şeyler göstermeye, öğretmeye çalışan bir öğretmen olduğunu düşünün ve olaya yargılamadan yaklaşın. Karşınıza ne çıkarsa çıksın onu kucaklayın. Yargılamadan, açıklamaya ve savunmaya çalışmadan olayı olduğu gibi kabul edin ve içinizdeki gizemle yüzleşin. Bu durum sorumluluk almayı gerektiren bir yükseliş durumudur. Ancak sorumluluklarınızı üstlenirseniz yükselebilirsiniz.

Tanrısal olan her şey adı konulamaz olandır. Siz de adlandırmaya çalışmayın...

23 Mart 2012 Cuma

Çakraların Önemi

Çakralar, varlığımızın büyüme ve sağlığını da  kapsayan çeşitli fonksiyonlarını kontrol eden hormonsal sistemdeki bir salgı beziyle yakından bağlantılıdır. Bu salgı bezlerinin fonksiyonlarındaki ağırlaşma ya da tıkanmalar, hayata bakışımız, ruh halleri ve davranışlar üzerinde etkiler meydana getirmektedir. Salgı bezleri beyine ve buradan da varlığımızın duygusal, zihinsel ve spiritüel yönlerine bağlıdır. Bu durumda çakralar, fizik bedenimizde bulundukları yerlerdeki meridyenleri, kendileriyle ilişkili olan duygusal ya da zihinsel hallere bağlayan iletkenler gibidirler. Bu, zihin ve beden arasındaki direkt ilişkinin bir örneğidir.

Kök Çakra 

Kök merkez anlamına gelir, kuyruk sokumuyla ve üreme organlarıyla bağlantılıdır. Beşeri potansiyelimiz, temel yaşamsal ihtiyaçlarımız, ilkel ya da içgüdüsel yönlerimizle ilgilidir. Kök çakranın rengi kırmızı’dır.

Tıkanması durumunda; cinsel güç kaybı, basur, kuyruk sokumu kemiği ağrısı, kalça kemiği ağrısı, romatizma ve düzensiz regl sorunları yaratır.

Yaratıcı / Sakral / Cinsel Çakra 

Omurga bölgesinde lumbar bölgesinde kesişir, dalak, böbrek ve pankreas meridyenleri ile bağlantılıdır. Bu şakraya karın çakrası da denir. Bedendeki şuursuz faaliyetler, cinsel dürtüler ve otomatik güdüsel ilişkilerle ilgilidir. Bu çakranın rengi turuncu’dur. Bu iki çakrada da en güçlü ve en sorunlu cinsel bağımlılıktan üreyen, karmanın tohumları saklanmaktadır.

Tıkanması durumunda; bel omuru sinirleri ve siyatik sinirinin deformasyonuna ve bununla ilgili olarak bacaklarda uyuşma ve güç kaybına neden olur. Böbrekler, rahim, idrar yolları enfeksiyonu, prostat gibi şikayetlerle kendini gösterir.

Solar Pleksus / Güneş Sinir Ağı Çakrası

Bu çakra böbreküstü bezler, adrenaller, mide ile ilişkili meridyenler'le bağlantılıdır. Başkalarına hükmetme, ben merkezci duygular, kendi kendine eş koşmayla ilgili olan bu çakrada duygulara ve imajinasyona bağımlılıktan üreyen karmanın tohumları saklanmaktadır. Bu çakranın rengi ise sarı’dır.

Tıkanması durumunda; sindirim sistemi ile ilgili sorunlar gelişir; karaciğer, pankreas, dalak etkilenir. Örneğin, gastrit, kolit ve ülser gibi rahatsızlıklar oluşur.

Kalp Çakrası 

Burada sevgi ve şefkatle ilgili tohumlar saklıdır. Bedenimizdeki timüs bezi, dolaşım sistemi, kalp adalelerinin meridyenleri bağlantılıdır.  Bu çakranın rengi de yeşil’dir.

Tıkanması durumunda; akciğer ve kalp hastalıkları, sırt ağrıları, kronik öksürük, astım, panik atak, nefes darlığı gibi hastalıklar ortaya çıkar ve sinir sistemi zarar görür.

Boğaz / İfade Çakrası

Bedenimizde tiroit beziyle bağlantılıdır. İletişim, ifade ve yüksek düşünsel süreçlerle ilgilidir. Burada arınmayla ilgili karma tohumları saklanır. Bu şakra solunum sistemi ve deriyi kontrol eder. Bedenimizdeki bağlantılı meridyenleri, akciğerler ve kalbe giden adalelerdir. Rengi ise acık mavi’dir.

Tıkanması durumunda; boyun omur sistemini, burun ağız ve ses tellerini etkiler, ense, boyun ağrısı, forenjin endokrinal sistemin bozulması, tiroit bezi hastalıklarına neden olur.

Üçüncü Göz / Alın Çakrası

Bu şakra hipofiz beziyle, salgılarla bağlantılıdır. Yüksek düzeyde kendi kendinin farkında olma, içsel vizyon, mutluluk, neşe, zihin gücüyle ilgilidir .Bilimsel araştırma, ruhsal uygulamalar ve bilgelik tohumları bu şakra da saklanmaktadır.Beyin ve tüm vücut sisteminin yönetici kanalıdır. Aynı zamanda idrar kesesi ve ince bağırsak meridyenleriyle bağlantıdır.Bu çakranın rengi çivit mavi’sidir.

Tıkanması durumunda; görme kaybı, sinüs, konsantrasyon bozukluğu, göz tansiyonu gibi hastalıklara neden olur.

Tepe Çakra

Epifiz beziyle bağlantılı olan bu şakra, kendini bilme, en yüksek şuurluluk ya da aydınlanma ile ilgilidir. Mor, bu çakranın rengidir.

Tıkanması durumunda; başla ilgili sorunlar ortaya çıkar. Migren, baş dönmesi, tümörler, sinirlerin aşırı hassasiyeti, uyku bozuklukları gibi hastalıklar tetiklenir.

Evlilikler ve Tekamül Yolculuğu

Gerçek Sevgi, karşısındakinin kendine özgü kişiliğine saygı duymakla kalmaz, bu farklılığı karşısındakini yitirmeyi ya da ayrılığı bile göze alarak geliştirmeye çaba gösterir. Hayatın nihai hedefi, her bireyin tekamülür; bu da zirvelere tek başına tırmanılan yalnız bir yolculuktur.

Dikkate değer yolculuklar, başarılı bir evlilik ya da başarılı bir toplumun sağladığı destek olmadan yapılamaz. Evlilik ve toplumun temel amacı da böyle bireysel yolculukları desteklemektir. Bunun için vardırlar.

Bütün gerçek sevgilerde olduğu gibi, karşısındakinin tekamülü için yapılan özveriler, insanın kendisinin de en az eşi kadar tekamül etmesiyle sonuçlanır.

İnsan tekamül yolculuğunda her zaman tek ve yalnız başına ilerler. Bu yolculuk evli bile olunsa, yalnız olmayı getiren gerektiren bir durumdur.

Eşlerimiz ve çevremizde bize yakın olan her birey, gerçek yaşam amacımızı desteklemek için vardırlar. Bu amaçla da sırf biz yolumuzu doğru seçelim diye karşımıza çıkarlar ve bizlere yolumuzu gösterirler.

Zaman zaman adı acı diye adlandırdığımız veya anlamlandırdığımız duyguların içerisine girmemize neden olurlar. Bir an durup bakmak gerekiyor ve doğru soruyu sormak gerekiyor.

'' BANA NE GÖSTERİLİYOR YADA BEN BU DURUMDAN NE ÖĞRENMELİYİM''

Bunu yaptığımız sürece gelişim, değişim ve tekamül kaçınılmaz olacaktır.

Sevgilerimle,

21 Mart 2012 Çarşamba

Değişim Olmadan, Gelişmek İmkansızdır...


Değişim olmadan gelişmek imkansızdır, zihinlerini değiştirmeyenler hiçbir şeyi değiştiremezler. Hadi düşünelim birlikte evinizin bir bahçesi var ve siz bahçeyi değiştirmek istiyorsunuz yada ilkbaharın geldiği şu günlerde balkonunuzda geçen yazdan kalan saksılara yeni çiçekler ekip görselliği arttırmak istiyorsunuz. 

Ne yaparsınız?

Önce bahçede tüm kış boyunca birikmiş olan çöpleri, kurumuş otları, solmuş rengini yitirmiş olan tüm eski çiçekleri söküp atarsınız öyle değil mi? Sonra bir süre havalandırmanız gerek toprağı ki tekrar içine hayat doğsun eskiden kalan her şey yitsin gitsin ve yenilensin. Sonra ne yaparız düzenleriz kafamızda nereye ne ekeceğimizi planlarız, hayal ederiz.  Peki bahçeyi temizlemeden yeni çiçekleri ekerseniz ne olur? Tüm yeni olanlar eskilerin karmaşasından daha çiçek bile açamadan boğulurlar, kaybolurlar.

Aynı şey hayal ettiğiniz hayatın yeni tohumları için de geçerlidir. Yeni hayatınız için eskisinden kurtulmanız şarttır. Arzularınızı ve isteklerinizi hayatınızın içine çekebilmek için gereken manyetik çekim gücüne ulaşmak ve yaratıcı bilinci harekete geçirebilmek için geçmişin sağlıksız unsurlarını hayatınızdan kazıp çıkartıp atmanız gerekir. Eskiyi çıkarıp attığınızda yarattığınız manyetik çekim gücü, gerçekten yaşamınıza çekmek istediklerinizi size getirecektir. Aksi hiç bir durumda isteklerinizi elde edemez hayal ettiğiniz başarıya ulaşamazsınız.

Kurtuluş, yukarıda da verdiğim örnek gibi bir kaç adımda gerçekleşir.  

Önce fiziksel olarak ( Fiziksel Kurtuluş ) yer işgal edenleri söküp atmanız gerekir. Evet zor bir iş biliyorum mücadele gerekiyor doğru, yılların kökleri oradan çıkartıp atmanız konusunda harcayacağınız çaba size zor, hatta çok zor geliyor. Bununla birlikte eskileri bahçeden söküp atmadıkça yenileri ekmeye çalışmak çok gereksiz bir uğraş olacak ve asla uzun süreli olmayacaktır. 

Bahçeyi fiziksel olarak söküp temizleseniz bile bahçenin eski fiziksel görüntüsü yıllardır zihninize kazınmış olduğundan yeni bahçeyi yapmadan önce zihinsel olarak da ( Zihinsel Kurtuluş ) kurtulmanız gereklidir. Bu da bir süre teklik bilincini yaşamayı gerektirir. Aksi durumda yeni düzenlenecek bahçe eskisine çok benzer olacaktır. Evet bu durumda sabır gerekiyor ve yine uğraşmak.

Bunların hepsi yeni bahçeniz için vereceğiniz sınavlardır. 

Şimdi karar verme zamanı ya camın önünde oturup eski bahçenin sararmış yer yer çoraklaşmış görüntüsü ile o camın bile önünden geçmeyeceksiniz. Ya da bırakın camın önünde oturup muhteşemliği yaşamayı seyretmeyi içinden çıkamayacaksınız. 

Karar her zaman insanoğluna bırakılmıştır.

Sevgilerimle,

19 Mart 2012 Pazartesi

Korkularınızı Kontrol Etmek.

Tüm davranış kalıplarının temeli, beynin çalışma sistematiğine dayanır.

Korkunun da bir sistematiği vardır. Eğer bu durumu davranışlarımızda gözlemleme alışkanlığına kavuşturursak, sahip olduğumuz ya da olacağımız her türlü korku ve kaygının da üstesinden gelmiş oluruz. Bu alışkanlığa biz “farkındalık” ta diyebiliyoruz. Farkındalık, bir açıdan da duyguları kontrol etme gücüdür. Aynı zamanda kendini tanımanın diğer adıdır.

Farkındalık konusunda bilgi sahibi iseniz, kendinizi tanıma konusunda, hiçbir zaman tam anlamıyla kendinizi tanıyamayacak olmanızın gerçekten ürkütücü olduğunu da anlamışsınızdır. Bu kendini bilme, tanıma, öğrenme veya farkındalık denilen şey, siz ölene kadar devam eder. Öldüğümüzde ise kendimizi (öz) tamamıyla tanımış ve fiziksel olarak neden bedenlendiğimizi, neleri deneyimlediğinizi, ters motivasyonlara rağmen neleri anlamayarak deneyimleyemediğinizi de anlamış oluruz. Ne kadar enteresan bir durum değil mi?

Kişisel gelişim konusunda sadece beynin çalışma sistematiğini bilmek de yeterli olmuyor. Örneğin çakra bilgisi, bilinmesi gereken önemli konulardan sadece biri. Enerji nedir? Enerji vücudumuzda nasıl akar? Bilinçaltı negatif çekirdek inancımız nedir? Ne zaman ona sahip kılındık? Kim bu konuya destek verdi? Bu negatif çekirdek inanç bize hangi Yaşam Amacımızı göstermeye çalışıyor? Bunlar hep cevapları bulunması gereken sorular. Hadi devam edelim...

Duygularınızı kontrol edemezseniz duygularınız sizi kontrol eder.

Bu bir kuraldır. Ne yazık ki insanların % 99,9’u belki biraz daha fazlası duygularını kontrol edemiyor. Bunu neden yapamıyor? Çünkü kolay bir şey değil. Her davranışın yeri ve zamanı vardır. Örneğin size çok yakın birini kaybettiğinizde duygularınızı serbest bırakıp ağlamanız gerekir. Bu konuda kendinizi kontrol edebileceğiniz sınır, aşırı tepki vermeme hususudur. Esasında özün farkına varmış isek bu durumu çok daha kolay ve hızlı şekilde aşabiliriz. Düşünsenize ölene mi ağlıyoruz yoksa onu bir daha göremeyecek olduğumuza mı? Hadi düşünün bu durum Egosal bir davranış değil midir?

Bütün davranışların temeli beynin çalışma prensiplerine dayanır demiştik. Her duygu için geçerlidir bu. Şimdi korkunun beyinde nasıl işlendiğini görelim.

Hep söylenir bilinçaltı şöyle, bilinçaltı böyle. Fakat kimse bunu tam anlamıyla açıklamaz. Ne olduğunu tam anlamıyla kimse bize anlatmaz. Sadece bazı davranışları örnek verirken, bilinçaltı hakkında fazla bilgimiz olmadığı halde, “bilinçaltına yerleşmiş” falan deriz. Bilinçaltı, otomatik kazanılmış davranışlarımızın kaynağıdır. Buna fobi dediğimiz korkularımız da dahildir. Araba sürerken pedalların ve vitesin nerde olduğunu düşünmeden hareket ediyorsak bu bilinçaltı sayesindedir. Yine yazı yazarken ya da kitap okurken,yemek yerken, yürürken rutin sergilediğimiz davranışlar bilinçaltı sayesindedir. Otomatik olarak yapılan şeyler yani kalıplardır.

Bilinçaltı, saniyede binlerce bilgiyi depolar. Bunu fark etmezsiniz. Bu yazıyı okurken dışarıdan geçen arabaların sesini, yan odada çalan radyoyu, kedinizin miyavlamasını, içerde yemek yapan annenizin söylediği şarkıyı, işyerindeyseniz, çalışma arkadaşlarınızın ya da müşterilerin konuşmalarını hep kaydeder.

Peki, bilinç ne yapar? Bilinç de sizin bu yazıyı okumanıza yardımcı olur. Eğer okuduğunuzu anlıyorsanız bu bilinciniz sayesindedir. Sadece okuyorsanız da bilinçaltı sayesinde. Diğer tarafta msn de arkadaşınıza bilincinizle cevap verirsiniz. Excel’de yapacağınız hesap tablosunu bilinciniz sayesinde düzenlersiniz. Bilinçaltı ve bilinç devamlı bir koordinasyon halindedir. Ne kadar muhteşemiz farkındamısınız? ve koordinasyonu görüyorsunuz değil mi?

Korkunun nasıl oluştuğunu anlamak için ham bir beyni ele alalım. Bir yaşında henüz emeklemekten yürümeye yeni geçmekte olan bir bebeğin korkusu bu. Annesinin, yerde emeklerken odanın içinde bulunan sobaya doğru hareket ettiğinde cıs diyerek uyarı vermesi sebebi ile yanına yaklaşmaya çekindiği nesneden korkması için henüz bir neden yok. Yürümeye yeni başladığı için sağa sola tutunarak ayağa kalkması ve dengesini kaybedip sobanın üzerine doğru düştüğünde, yüzünü düşeceği nesneden korumak için elini öne doğru attığında, artık o nesnenin kendisi için gerçekten korkutucu olduğunu öğrenmiş bulundu. Annesinin çığlıkları sobada yanan eli için feryat eden kendi çığlıklarına karıştı. Annesi, hemen yanan ele soğuk bir su tutup acının daha fazla büyümesini engelledi. Akşam babası eve gelip de kendisini kucağına aldığında babasına sobayı göstererek cıs dedi.

Şimdi bu korkunun beyinde nasıl işlendiğine bakalım. Normalde korku denilen şey bilinçlidir. Bilincimiz, korkulacak şey meydana geldiğinde beynimizde bulunan amigdala denilen bölümü (başınızın arkasında ensenin biraz üzerinde iki taraftaki küçük çıkıntılar) uyarır amigdala, bu sayede korku dediğimiz duyguyu meydana getirecek kimyasalları salgılar. Eğer amigdala ya uyarıyı bilinçaltımız göndermiş ise o zaman bunun adı fobi olur. Yani bu korku artık otomatik bir hal alır. Yükseklik fobisi, kedi-köpek fobisi, topluluk içinde konuşma fobisi gibi fobilerin kaynağı bilinçaltıdır. Bize çok komik gelen bir fobi, ona sahip olan için gerçekten elem vericidir. Bu basit korku için devamlı kendini suçlar. Ah benim aptal kafam falan der.

Bununla birlikte bilinç altının şaka kavramı da yoktur, yani şakadan anlamaz. Mutlaka 1, 2 yaşındaki bir çocuğa şaka yapmışsınızdır o anda ağlamaya başladığını da görmüşsünüzdür. Bilinç altına yapılan verilen her mesaj ciddi olarak algılanır ve yerleşir. Bu açıdan sakın kendinize ah ne aptalmışım ne kadar akılsızca bir davranış gerçekleştirdim gibi şeyler söylemeyiniz.

Az önce bir bebeğin korkusunu ele aldık. Şimdi bu korkunun bilince mi yoksa bilinçaltına mı yerleşeceğini irdeleyelim. Bebek sağa sola tutunarak ayağa kalktı ve o çok merak ettiği cıs’ın yanına doğru hamle yaptı fakat henüz tam olarak yürümeyi öğrenemediği için dengesini kaybetti. Dengesini kaybettiğini fark eden annesi bir çığlık attı. İşitsel uyarı. Bu işitsel uyarı başına gelecek olan şeyin gerçekten kendisine acı vereceğini hissetmesi için ilk uyarı oldu. Düşerken cıs denilen nesneyi gördü. Görsel uyarı. Yüzünü cıs’a çarpmamak için elini uzattı ve eli yandı. Duyusal ya da Kinestetik uyarı.

Bu üç uyarı şekli bir insanın bir şeyi tam anlamıyla öğrenmesi yani bilince ya da bilinçaltına yazılması için gerekli uyarı şekilleridir. Eğer bir şeyi tam olarak öğrenmek istiyorsanız. Onu dinlerken görür ve uygularsanız öğrenmenizde çok etkili olur. Bu bir korku olsa bile. Hele hele belli yaş gruplarına kadar çok önemli olan beyin dalgalarının en hassas olduğu anlarda bu uyarılar çok daha önemlidir. Eğer bu bebeğin bilinçaltına bahsettiğim şekilde bir korku yerleşmişse o zaman bunun adı fobi olur. Kendisi küçükken sobada yanan elini hatırlamasa bile, yetişkin bir insan olduğunda bilinçaltı bir soba gördüğünde kendisini uyaracaktır.

Korkular gerekli midir?

Düzgün olarak kontrol edebildiğinizde korkulara da ihtiyacımız olduğu söylenir, gerçi bir süre sonra böyle bir ihtiyaç da ortadan kalkacak ya devam edelim.  Diyelim ki araba kullanıyorsunuz. Hatalı solama yaptınız karşıdan gelen arabaya çarpmamak için uyarıyı size amigdala verir. Hemen direksiyonu ne tarafa kırmanız gerektiği yönünde bir hareket yaparsınız. Eğer amigdala size korku uyarısını vermemiş olsaydı. Karşıdan gelen arabaya çarpmanın korkulacak bir duygu olmadığını düşündüğünüzden sürmeye devam edecektiniz. Başka bir örnek. Yolda yürüyorsunuz karşıdan ağzında salyalar akarak size doğru koşan bir köpek var. Burada yapacağınız iki korku davranışı var. Bunlardan birincisi, tabana kuvvet kaçmak, ikincisi de durup savaşmak. Eğer amigdala size korku uyarısını vermeseydi, hiçbir şey yapmayıp kuduz köpeğin kurbanı olacaktınız.
Bütün korkular yukarıda anlattığım şekilde gerçekleşmez. Örneğin kaygı dediğimiz bir çeşit korku da amigdala uyarımı sayesinde olur. Küçük bir çocuğa sorduğunuzda sizin kaygı diye isim taktığınız şeyi korku olarak açıklayacaktır. Daha henüz kaygı terimini öğrenmemiştir çünkü.

Kaygı, fobi denilen öğrenilmiş, otomatikleşmiş korkulardan farklıdır. Fobiler ve kaygılar mutlaka aşılması gereken korkulardır. Bunlar aşılmadığı sürece stres dediğimiz duygulara sebep olur. Stres ise psikosomatik hastalıkların kaynağını oluşturur. Psikosomatik hastalıklar çok tehlikeli kanser türlerinden ülsere kadar bir çok irili ufaklı hastalıklar olabilir. Nefret ise kanserin tohumudur.

Kaygı, korkunun bir versiyonudur. Gereksiz korkular ve kaygılar için neler yapabiliriz?

Özellikle fobi konusunda çok çeşitli yöntemler var. Bunların arasında en önemlilerinden biri de NLP dir. Yine fobiler için bilinçaltına inip hipnoz yöntemi kullanılabilir.

Kaygıda ise temel sebep An’ı yaşamamaktır.

Bilinç, geçmiş kötü anılar ve gelecek kaygısı arasında gider gelir. Sizi gerçekten sıkıntıya sokan bir probleminiz, geçmiş kötü anılarınızdan kurtulamayan bir bilinciniz, depresif bir yapınız ve devamlı gelecek ile ilgili bir kaygınız var ise kişisel gelişim konusuyla cidden ilgilenmeniz ve bu konu hakkında çalışma yapmanızı ve destek almanızı önemle rica ediyorum.

Sorunlarımız en dayanılmaz noktaya geldiğinde çözüm için arayışa başlamak, sorunun başladığını anladığımız zamanda çözmekten biraz daha uzun biraz daha acı verici ve biraz daha zordur. Mesajları vaktinde almak ise bize daha mutlu bir hayat verir.

Sağlıklı mutlu ve güzel günler diliyorum.

18 Mart 2012 Pazar

RÜYALAR HAKKINDA.. (Devam)

Rüyalarınızı anlayabilmeniz için önce uykuyu anlamak gereklidir. Uykuyu rüyaların yayımlandığı bir gazete, dergi hatta televizyon kanalı olarak görebilirsiniz. Rüyalar tam bir özgürlük deneyimidir. Her gün yaklaşık 16 saat uyanık kalmaya çalışıyoruz, bu uyanık olarak geçirmemiz için yeterli bir süredir hatta limittir, bu noktadan hareket ile 8 saat de uykuyu deneyimlemek gerektiği ortaya çıkmakta.

Esasında bir insan için rahatsız edilmediği takdirde en güvenli yer uykuda geçirdiği süredir çünkü insanoğlu uykuda daha çok kendi olur.!!! Uykuda kendimizi ruhsal açıdan resimler, simgeler, enerji, duygular ile yeniliyoruz. Ben bu duruma bir nevi ruhsal anlamda şarj olma hali de diyorum. Rüya dışında iken yapmak için çok çaba harcamanız gereken bir şeyi, rüyalarda ise hiç çaba harcamadan gerçekleştirebiliyoruz.

Peki hadi düşünelim nasıl oluyor da uyanıkken zor hatta imkansız görünen şeyleri, rüyada iken bu kadar kolay gerçekleştirebiliyoruz? Ben söyleyeyim isterseniz, zihinden ve kalıplardan kurallardan özgürleştiğimiz için. Bu durum size bir şeyler çağrıştırıyor mu?

Evet uyku bir çok yönden özgürleştirici bir durumdur. Öncelikle bedeni yenileyerek duygusal olarak özgür olmamıza zemin hazırlar. Bu zemin bize ruhsal olarak da (kelime veya deyim yerinde ise) yenilenmemizin kapılarını aralar.

Hayat ziyafetinin en besleyici yemeyi uykularımız'dır.

Uykuyu her gece çıktığımız bir tatil seyahat varoluşumuz için bir tür sihir olarak görebilirsiniz. En az su ve hava kadar uykular hayatımızı devam ettirmemiz ve ruhsal sağlığımız için gereklidir. Yeteri kadar düzgün uyumayan bir insan sisli bir zihne sahip olur, pireyi deve yapar, sinirli, gergin, korkak olur ve tüm negatif durumlara balıklama dalar. Hatta paranoyak halüsinasyonlar görmeye ve psikoza bile neden olur. Dolayısıyla bedeninizi ve duygularınızı yenilemek için uyanık olmaya her gün belirli bir süre için ara vermek zorundasınız.

Çünkü beyin ve metabolizma yavaşladığında hisleriniz kendilerini kapatırlar bu durum ruhsal anlamda iyileşme halidir. Bu durumu normal hayatta da kullanabilir ve acele etmekten vaz geçerseniz belirli bir oranda kendinizi uyanıkken de ruhsal planda iyileşmeye açarsınız.

Uyku sizi yeniler

* Beynin duyguları kontrol eden bölümü (limbik sistem) yeniden şarj olur.
* Öğrenme yeteneğiniz ve hafızanız keskinleşir.
* Bağışıklık sisteminiz güçlenir.
* Ruh haliniz düzelir.
* Fiziksel olarak güzelleşirsiniz.

Tüm bu harika etkilerin yanı sıra uyku ruhunuzun özgürce dolaşmasına olanak verdiği için ruhunuzu canlandırır. Uyku sizi fiziksel dünyanın (yapılması gereken ve yetişmesi gerekenlerin) ötesine, duygusal özgürlüğümüz ve yaşam amacımız ile ilgili içgörüler barındıran ve sezgisel olarak bir çok şeyi deneyimleyebileceğiniz bir yere taşır.

Zekanız ile göremeyeceğiniz şeyleri görmenize izin verir.

Uyku tanrısı mitolojide uyku tanrısının adı Hypnos dur. Kardeşi ise Thanatos yani ölümdür. Evet uykularımız ölüme en yaklaştığımız hallerdir. Beden merkezli ve fiziksel olmaktan çıktığınız halimizdir. Uykudayken yaratıcılık üstü bir tür metaformoza geçeriz. Uykuyla ölüm arasındaki en büyük fark ise birinde yattığımızda uyandığımız diğerinde ise ruhumuzun yoluna devam etmesidir. Fark ettiniz mi hiç kimse size nasıl uykuya geçeceğinizi veya uykudan nasıl uyanacağınızı ya da uykudayken nasıl bedeni terk ederek neler yapmamız gerektiğini öğretmedi, yol göstermedi. Rüyalarınız üzerinde çalıştığınız takdirde uykuda ve rüya görürken rüyada olduğunuzu bilerek rüyanızı yönlendirebilir ve istediğiniz her şeye ulaşabilirsiniz.

Sonuç olarak insan her gün yeniden doğar ve ölür. Bu durumda, her yeni gün doğum gününüzdür. Her gün yeniden doğuyorsanız neden geçmişiniz ile uğraşıyorsunuz? Neden akşam ölecekseniz istediğiniz şeyleri yapmıyorsunuz? Neden hayatın en zor taraflarından bakarak yaşamınızı keyifsiz bir deneyime dönüştürüyorsunuz? Neden hayatınızı daha mutlu ve özgür yaşamak varken ve sonunda da bir şey olmayacakken siz bilmediğiniz gerçekleri negatif tarafta tutuyor ve negatifi büyütüyorsunuz.?

Güzel bir yaşam diliyorum...

En içten sevgilerimle,

10 Mart 2012 Cumartesi

HİÇ KENDİNE SORDUN MU? BEN KİMİM, GERÇEKTEN NE İSTİYORUM.!!!

* Hayatın senin için anlamı nedir?
* Senin kendin için biçtiğin değer ne kadar? 
* Çevrende olup bitenlerden, gördüğün, duyduğun, sahip olduğun, yaşadığın her şeylerden memnun musun?
* Düşüncelerinin, davranışlarının, huy ve alışkanlıklarının farkında mısın?
* Kendini ne kadar tanıyorsun?
* Sevgiye dönüştürmen gereken korkuların neler?
* Ya peki duygularının, düşüncelerinin, bilinçaltlarının yaşamını ne kadar etkilediğini, şekillendirdiğini bilseydin durum değişir miydi?
* Olumsuz duygu, düşünce, huy ve davranışlarınla hayatını ertelediğinin farkında mısın?
* Peki ya, duygu ve düşüncelerini değiştirmeye başladığında istediğin, düşlediğin, arzuladığın şeylerin de sana doğru kolaylıkla gelmeye başladığını duydun mu?
* Evrende farkında olmadan ne düşünürsen kendine çektiğinin, ne ekersen onu biçtiğinin farkında mısın?

HİÇ KENDİNİZE SORDUNUZ MU? ''BEN GERÇEKTEN NE İSTİYORUM?''

BEN KİMİM, BU HAYATA NEDEN GELDİM GERÇEK YAŞAM AMACIM NEDİR?

TÜM BU SORULARIN CEVABINI BULMAK VE HAYATINIZI İSTEKLERİNİZ DOĞRULTUSUNDA DEĞİŞTİRMEK VE DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYOR MUSUNUZ?

EĞER GERÇEKTEN İSTİYORSANIZ, AMA GERÇEKTEN. ÇOK BASİT...

7 Mart 2012 Çarşamba

Dünya Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun.

Dünya Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun.

Kadının eğitimli ve bilinçli olması sağlıklı bir toplumun ön şartıdır. Unutmayalım ki ilk eğitim aile içinde anneyle başlar. İlk öğretmenimiz annemizdir.

Çocuk anneden sevgi, şefkat, bağışlama ve yaratıcılık duygusunu alır, sevgisiz bir hayat düşünülebilir misiniz?

Kadınları evde, iş yaşamında, sosyal hayatın içinde ezen, hor görenlere sesleniyorum. Unutmayın sizi bir kadın doğurdu, emzirdi, büyüttü ve yetiştirdi. Her kötü gününüzde anneniz, kız kardeşiniz, eşiniz yanınızda oldu.

Yaşam içerisinde birbirimize destek olduğumuz zaman hayat daha da güzelleşir. Evinde mutlu olan insan işinde ve yaşamda da mutlu olur.

Bir anneye kaç çocuğun var dendiğinde (kız çocuğunu saymayan) hiç çocuğum yok diyen anneler ne yazık ki hala var. Bir toplumda asıl eğitilmesi gereken kadınlardır. Onlar eğitimli ve bilinçli olsun ki yetiştirdikleri evlatlarda topluma faydalı olsunlar.

Hepinizi çok seviyorum.

Serdar Ceylan

Test Sonucu

Puanlama

Alabileceğiniz en yüksek puan 50'dir. 1 den 25 e kadar düşük bir puandır ve 26 dan 50 ye kadar da yüksek. Bu puanlamanın neresinde olursanız olun aşağıda açıkladığım sonuçları okumanız size kişisel olarak nerede bulunduğunuzu ve nereye doğru gittiğinizi anlamanız açısından oldukça yardımcı olacaktır. 7 ve daha az puan verdikleriniz için daha büyük başarı elde etmek adına niyetli olduğunuz sonucunu çıkarabilirsiniz. Son soruya 5 puan verdiyseniz Hayatınız konusunda gittikçe daha şevkli bir hale geldiğiniz ve yaşadığınız deneyin ile neşe getirmeye çalıştığınızı düşünebilirsiniz.

1 - 25 arası çıkan sonuçlar için

Bu durum sizin geçmişte acı çektiğinizi (çok eski bir tarih olsa bile) ve hala bu acının etkisinde ve iyileşme sürecinde olduğunuzu gösteriyor. Yaşanan zor olaylar sizi inciten insanlar kişisel perspektifinize iz bırakırlar. Kendinizi onların gözüyle görmeye başlar ve yine kendinizi hep istek duyar halde bulursunuz. Entellektüel olarak ilahi ve sonsuz bir ruha sahip olduğunuzu biliyor dahi olsanız, henüz bu ruhu kalbinizin derinliklerinden derinliklerinden gelerek kuvvetli bir sevgiyle sarıyor değilsiniz. (Kendinizi hala sevemiyorsunuz) Ancak lütfen korkuya kapılmayın! Kendinize karşı dürüst davrandınız. Bu da önünüzde uzanan yolda yürümekten çekinmediğiniz anlamına gelmektedir. Artık kendinizin keşfine çıkmalı, baskı altında tuttuğunuz duyguları boşaltmalısınız. O eski acı yüklü hatıraları ve sebep oldukları yanlış inançları yok etmek için derhal çalışmalar yapmaya başlamalısınız. İlahi ruhunuz içinizde duruyor ve artık zihninizle, tüm kalbiniz ile onu kucaklamanız ve tecrübe etmeniz gerekiyor.

26 - 50 arası çıkan sonuçlar için

Tebrikler! Her hayalinizi gerçekleştirmek için bir bina inşa etmişsiniz. Ancak ruhunuza ne kadar bağlı olsanız ve kendi bedeniniz içinde kendinizi ne kadar rahat hissetseniz de siz hala insan oğlusunuz. Ruhunuzu dinlendirmek konusunda seyahat etmelisiniz. Ayrıca egonuzun da dikkatinizi dağıtmak için sizinle yarıştığını lütfen unutmayınız. Gerçeği keşfedip yaşamak için ne kadar uğraştığınızı bir düşünün. Belki arkanızda negatif bir tarih bıraktınız fakat tarih - söylediklerine göre - kendi kendini tekrar eder. Bazı durumlar veya bazı insanlar kendi kendinizden şüphelenmenizi veya ikinci bir defa düşünmenizi tetikleyebilir. Bunun tersine yeni bir yetki kazandığınız güçlü konuma geldiğinizde kendinize olan güveninizin veya uzmanlığınızın kibirlenmeye vardığını da görebilirsiniz. İnsanın kendinden şüphe etmesi ve kibir duyması iki farklı kutup gibi görünür çünkü birincisi size kendinizi kötü hissettirirken diğeri iyi hissettirir ancak kıza bir süre! Her iki durum da egonun korku tabanlı tepkileridir ve insan ikilemi içinde her ikisi de doğaldır. Aldığınız yüksek puan içinizdeki İlahi Kaynağı keşfetmek konusunda önemli bir başarı kazandığınızı ve ihtiyacınız olan şeylerin kökenine indiğinizi gösterir. Ancak bu yine de ulaştığınız nihai yol değildir. Sadece yaşadığınız bir deneyimdir. Eğer bunu her gün ararsanız görürsünüz. Bilmenizi isterim ki, bu keşfi her gün yaptığınızda başarıyı tecrübe edebilirsiniz.

6 Mart 2012 Salı

Yaşamınız İle Alakalı Küçük Bir Test...

Tek yapmanız gereken her soruyu okuduktan ve kendi yaşamınızda yaptıklarınızla karşılaştırdıktan sonra 1 ile 10 arasında bir puan vermeniz. Burada kesinlikle dürüst olmanız çok önemli, bu bakımdan lütfen yapmayı düşündüklerinizi veya gerekenleri düşünerek değil, gerçekte yaşamınızda uyguladıklarınızı düşünerek puanlama yapınız...

Yaşamınızı Düşünün ve Okuyunuz ve Puanlayınız.

1. Yaşamınız boyunca önemli ilişkilerinizi (romantik ve diğerleri) düşünün; kendi hedeflerinizi, diğerlerininkiyle çatıştığı zamanlarda ne kadar sıklıkta ve ne kadar süre boyunca bu ilişkiyi muhafaza edebildiniz?

2. Yapmak istemediğiniz şeyler sizden istendiğinde (insanları mutlu etmek veya onların sizi yargılamasına engel olmak yerine) ne sıklıkta hayır diyebiliyorsunuz?

3. Gün içinde ne sıklıkta kendinizi sevdiğinizi düşünüyor ve kendinize değerli olduğunuzu söyleyebiliyorsunuz?

4. Gün içinde kaç defa kendi mutluluğunuzu arttıracak işler yapabiliyorsunuz ve bunları ne kadar süre devam ettirebiliyorsunuz? (egzersiz yapmak, oyun oynamak, sosyalleşmek, meditasyon yapmak, okumak, küçük seyahatler yapmak, yazı yapmak vb.)

5. Ne sıklıkta kendinizi neşeli, şevkli ve mutlu hissediyorsunuz?

Merak ediyorsanız lütfen Yaşam ile Alakalı Herşey Facebook sayfasında yazıyı beğenin, ve altına yorum kısmına puanınızı yazınız puanlama size mesaj olarak gönderilecektir.

Sevgiyle kalın.

S. Ceylan

Sağlıklı Bir Zihin İçin...

Eski bir özdeyiş der ki; ''Üzüntülerinizin üzerine üzüntü katmamaya dikkat ediniz.'' Bu deyiş şu anlama gelmektedir. Başınıza gelen şey ne kadar zor olursa olsun, onun hakkında endişe duymanız ya da saplantı haline getirmeniz işleri daha zor hale getirecektir.

Oysa sağlıklı ve başarılı bir zihin tutumu işin içine dram karıştırmaz, olayları kişisel algılamaz ve olaya ''felaket yüklemez'' ya da korkunç sonuçlar beklentisi içinde olmaz.

Zihinsel tutumunuz şu anda yaşamınızın titreşimsel kitlesini meydana getirmekle birlikte gelecek için programladığımız enerjilerin niteliğini de belirler. Dolayısıyla problemlere anlayışla yaklaşın ve bir çözüm bulacağınıza inanın. Bu sayede mutlaka cevabı daha çabuk bulacaksınız.