31 Mayıs 2012 Perşembe

Sevgi Duygusu, Tanrısallığı İçerir...

Sevgi en önemli iki duygudan bir tanesidir. Birini, bir şeyleri, bir çocuğu, Tanrıyı, yolda geçerken gördüğünüz bir çiçeği, hayatı, yaşamı sevmek özel bir duygudur.

Sevgi duygusu içinde Tanrısallığı barındırır... Çünkü Tanrı her şeye salt koşulsuz ve kuralsız SEVGİ ile yaklaşır.

Gerçekten sevmek sahiplenmeyi içermeyen sonu illaki (basit düşünceyle) bir yerlerde bitmesi asla düşünülmeyen bir bakış açısıyla yaklaşılmayı/bakılmayı hak eder. Çok merak ettiğim bir diğer konu da insanların sevgiye basit anlamda salt seks olarak yaklaşmalarıdır. Sevgi Tanrısal boyuta ulaştığında içinde seks barındırmaz... Sevgi paylaşmaktır, sevgi koşulsuz kabul ve tercihlere saygı göstermektir, sevgi değiştirmeye çalışmamaktır, sevgi olduğu haliyle kabul edebilmektir.

Sevmek koşulsuz vermeyi gerektirir. Egosal kalıplar içinde tutunmaya çalışanlar fark etmeden salt benimdir diye yaklaşanlar, büyük deneyim içindedirler. Göremiyorlarsa bakış açılarını bir an önce değiştirmeleri yaşanacak deneyimlerin şiddetini azaltacak ve daha rahat ve düzenli bir deneyimi getirecektir...

Sevgiyi anlayabilmek, sevgiye yaklaşabilmek özel bir duygudur.  Umarım sahipsinizdir yada sahip olmak olabilmek için çaba sarf ediyorsunuzdur. Çünkü bir kere bütünü sevebilmeyi öğrendiğinizde hayatınız o andan itibaren bir daha geri dönüşü olmaksızın değişecek ve dönüşecektir.

Sevgiyle kalın....

Serdar Ceylan


30 Mayıs 2012 Çarşamba

Beyninizi Daha Sağlıklı Olması İçin...

•İnsan beyninin ayaktayken yaklaşık %10 daha fazla çalıştığı düşünülmektedir. Önemli kararlarınızı alırken kapalı alandaysanız volta atmayı deneyin.

•İnsan beyni açık havada, kapalı alana göre çok daha yüksek performansla çalışır. + beyin açık havada ve ayaktayken daha iyi çalışır

•Yürürken kolları sallamak beynin daha iyi çalışmasını sağlıyor.

•Yabancı dil öğrenmek beyni güçlendiriyor. En azından her gün yeni bir kelime öğrenerek kullanabilirsiniz. Alışveriş ve telefon numaralarını ezberlemeyi deneyebilirsiniz.

•Zihinsel jimnastik yapın. Bunun için başta sudoku olmak üzere diğer akıl oyunları oynayın Ör: Satranç.

•Zihinsel rutinlerinizi kırın yani bir gün evinize uzun yoldan gidin yada cep telefonunuzu sağ değil de sol elinizle kullanın bu bir televizyon kumandası da olabilir.

•Beyninizi kaliteli cümlelerle besleyin ör: özdeyişler

•Her gün güzel bir resme bakmayı deneyin. Beyninizi “güzel” görüntüler ile besleyin.

•Günde aklımızdan 60 bin ile 80 bin arasında düşünce geçer.Bu düşünceler ne hakkındaysa hayatımızda ona göre şekil alır. Bu yüzden olumlu düşünün.

•Bir konu hakkında düşünürken, nasıl düşündüğünüzde gözlemleyin. Bu beyninizin kalitesini artırır.

•İyi bir uyku kaliteli bir beyin için şarttır. Einstein’ın günde 10 saatten fazla uyduğu biliniyor.

•Bol ve temiz oksijen beyin için çok yararlıdır. Şimdi pencerenizin camını açık ve kendinize temiz oksijen ısmarlayın.

•Farklı düşünce tarzı olan insanlar ile konusun. Ör : çocuklarla vakit geçirin.Sizden farklı
düşünen insanlar ile konuşun.

•Kullanılmayan Organ körelir. Sürekli televizyon izleyerek beyninizi düşük viteste kullanmayın.

•Beynin en tehlikeli yanı ters tepki etkisidir yani bir
şeyden ne kadar korkarsanız o şey başınıza gelir. O yüzden korkunuza değil konunuza odaklanın.

•“Beyninize çöp girerse beyninizden çöp çıkar” Beyninize gereksiz şeyleri almayın.
Beyin diyeti yapın.

•Beyninizi yoran en önemli şey monotonluktur. Hayatınızı ne kadar çok renklendirirseniz, beyninizi o kadar neşelendirirsiniz.

•Ders çalışırken kısa aralar vererek çalışın.

•Beyin tıkandığında varsayımlarla akıl yürütür. Kararsız kaldığınız anlarda “............... benim yerimde olsaydı ne yapardı?” diye düşünebilirsiniz.

•Beyninize sizi başarıya ulaştıracak sorular sorun Ör: Hayatta gelebileceğim en iyi yerde miyim? gibi..

•Bir şeyin imkansız olduğuna inanırsanız aklınız bunun neden imkansız olduğunu arama başlar. Ama bir şeyin yapılabileceğine inandığınızda, aklınız onu yapmak üzere çözüm bulmanıza yardım etmek için çalışmaya başlar.

•Kitap okumak güçlü bir beyin jimnastiğidir.

•Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Bu yüzden spor yapın, fazla kilolarınızı atmaya çalışın ve SU İÇİN. Unutmayın beynin %78′i sudur.

Yaşam İle Alakalı Şeyler...

• Mucize, enerjinizi korkularınıza değil rüyalarınıza verdiğiniz zaman baslar.
• Gerçek değişim kimi eski şeyleri farklı görmeye başlamaktır.
• Pencereniz kirliyse dışarı çıkıp manzarayı parlatmanız boşunadır.
• Eğer siz kendinizi sevmiyorsanız başkaları neden sevsin?
• Eğer kendinize yön arıyorsanız yolunu kaybetmiş birine sormayın.
• Dostluk, ayrı oldukları zaman insanları birlikte tutar.
• Fedakarlık çiçeğin köküdür.
• Geçmişi bir kitap gibi kullanın, eviniz gibi değil.
• Birçok insan hayatının büyük bölümünü olduğundan farklı görünebilmek için heba eder.
• İlerlemenizin önündeki en büyük engel kendinize güvensizliğinizdir.
• Her davranışında başkalarının onayını arayan kimseler hayatın birçok güzelliğini ıskalar.
• Yüzeyde hazine bulamazsınız.
• Kahkaha ruhun dansıdır.
• Karsınızdakini dinliyor musunuz, yoksa konuşmak için sıra mi bekliyorsunuz?
• Müziği notaların arasındaki sessizlik meydana getirir.

29 Mayıs 2012 Salı

Ağaç Burçları

01-11 Ocak : Köknar

12-24 Ocak : Karaağaç
25 Ocak-3 Şubat : Selvi
04-08 Şubat : Kavak
09-18 Şubat : Sedir
19-28 Şubat : Çam
01-10 Mart : Salkımsöğüt
11-20 Mart : Ihlamur
21 Mart : Meşe
22-31 Mart : Fındık.
01-10 Nisan : Üvez
11-20 Nisan : Akçaağaç
21-30 Nisan : Ceviz
01-14 Mayıs : Kavak
15-24 Mayıs : Kestane
25 Mayıs-3 Haziran : Dişbudak
04-13 Haziran : Gürgen
14-23 Haziran : İncir
24 Haziran : Huş
25 Haziran-4Temmuz : Elma
05-14 Temmuz : Çam
15-25 Temmuz : Karaağaç
26 Temmuz-4Ağustos : Selvi
04-13 Ağustos : Kavak
14-23 Ağustos : Sedir
24 Ağustos-2 Eylül : Çam
03-12 Eylül : Salkım söğüt
13-22 Eylül : Ihlamur
23 Eylül : Zeytin
24 Eylül-3 Ekim : Fındık.
04-13 Ekim : Üvez
14-23 Ekim : Akçaağaç
24 Ekim-11 Kasım : Ceviz
12-21 Kasım : Kestane
22 Kasım-1 Aralık : Dişbudak
02-11 Aralık : Gürgen
12-21 Aralık : İncir
22 Aralık : Kayın
23-31 Aralık : Elma Ağacı 


Kestane : (Dürüstlük) Alışılmadık bir güzelliği vardır ama insanları etkilemek gibi bir derdi yoktur. Adil ve neşelidir. Doğuştan diplomattır. Çok kolay huzursuzluğakapılır ama her türlü ilişkisinde hassastır. Bazen olağandışı davranır. Sevgili bulmakta güçlük çeker.

İncir : ( Hassasiyet) Çok güçlü, bağımsız, tartışmalara ve zıtlıklara fazla izin vermeyen, aile hayatına düşkün, iyi bir baba ve hayvan severdir. Sosyal bir kelebekgibidir. Espriden anlar, aylaklığı ve tembelliği de sever. Bencilliği vardır. Akıllı ve pratiktir.

Dişbudak : (Hırs) Farklı bir çekiciliğe sahip, hayat dolu,talepkar, düşüncesizce hareket eden ve eleştirilere kulak asmayan biri. Hırslı, akıllı, yetenekli, kaderine
hükmetmeyi seven, egoist olmaya elverişlidir. Ama ona güvenebilirsiniz. Bazen beyni kalbine hükmedebilir. İlişkiler çok ciddiye alır ve sadıktır.

Kayın : (Yaratıcılık) İyi bir zevki vardır. Görünüşe ve kendi görüntüsüne önem verir. Materyalistik sayılır. Hayati ve kariyeri için çok ve düzenli çalışır. Ekonomiktir.Gereksiz risklere girmez. Makul bir tiptir. Diyet ve sporla fizikine dikkat eder

Huş : (Esinlenme) Hayat dolu, etkileyici, elegan, arkadaş canlısı, gösterişten uzak, mütevazı, aşırılıklardan hoşlanmayan, kaba şeylerden nefret eden biridir.Doğal ve sakin bir yaşamı tercih eder. Fazla tutkulu değildir. Hayal gücü yüksek ve az hırslıdır. Sakin ve uygun ortamlar yaratır.

Sedir : (Güven) Zarif, her ortama ayak uydurabilen, lüksü seven, sağlığına dikkat eden, kendine güvenen, başkalarına da biraz yukarıdan bakan biridir. Kararlı,sabırsız ve başkalarını etkilemeyi sever. İyimserdir ve beceriklidir. Tek ve gerçek aşkını bekler. Çabuk karar verir.

Selvi : (Sadakat) Güçlü, fiziksel olarak kaşlı, her ortama uyabilen, hayatla fazla uğraşmayan, hoşnut, iyimser, paraya meraklıdır Yalnızlıktan nefret eder. Kolaykolay tatmin edilemeyecek kadar tutkuludur. Ama sadıktır. Modu çabuk değişir. Kurallara boyun eğmez. Biraz da ukala ve ilgisizdir.

Karaağaç : (Asil): Müşfik, fiziksel olarak düzgün, giyimine dikkat eden, taleplerinde aşırılığa kaçmayan, insanlara neşe verebilen, liderlik etmeyi seven ama kendisialtta olmayı sevmeyen biridir. Dürüst ve sadık bir estir. Başkaları için karar vermeyi sever. Cömerttir. Pratik zekası güçlü ve iyi bir espri anlayışı vardır

Köknar : (Gizem) Sıra dişi bir zevki vardır. Sofistike ve kadirşinastır. Güzel olan her şeyi sever. Dik başlı, çabuk mod değiştiren,bencil olmasına rağmen kendisineyakın olanlarla ilgilenen biridir. Çok mütevazı olduğu söylenemez. Hırslıdır. Memnun edilmesi zor bir sevgilidir. Çok arkadaşıvardır. Çünkü ona güvenebilirsiniz.

Fındık : (Olağanüstü) Çekici, anlayışlı, insanları nasıl etkileyeceğini bilen, fazla talepkar olmayan, sosyal hayatta aktif ve girişken hatta dövüşken biridir.Popülerdir. Psikolojik durumu çabuk değişir. Kaprisli bir aşıktır. Ama dürüst ve eşine toleranslı davranır. Kusursuz bir yargı yeteneğivardır.

Gürgen : (Zevk sahibi) Cool bir güzel. Diş görünüşüne ve bakımlı Olmaya dikkat eder. Zevk sahibidir. Başkalarını kendinden fazla düşünür. Hayati mümkünolduğunca kolay bir hale getirmeye çalışır. Disiplinli bir hayat için kılavuzluk eder. İlişkilerinde kibardır. Farklı Sevgililer bulmak ister. Duygularıyla ilgili olarak mutluluğuyakalaması kolay olmaz. Çoğunlukla da başkalarına güvenmez. Kararlarından da asla emin olmaz.

Ihlamur Şüphe) Hayatin ona getirdiklerini kabul eder. Kavga ve tartışmadan nefret eder. Çalışkandır, tembelliği ve bencilliği hiç sevmez, streslidir.Yumuşak huyluve merhametlidir. Arkadaşları için çekinmeden fedakarlık yapar. Becerikli olmasına rağmen bunları değerlendirmesini bilmez. Mızmızdır. Kıskanç fakat vefalıdır.

Akçaağaç : ( Özgür zeka) Hayal gücü ve orijinalliklerle dolu hiç de sıradan olmayan biridir. Utangaç, hırslı, gururlu, kendine güvenli, yeni deneyimlere aç biridir.Genellikle sinirli ve gergin bir yapısı vardır. Hafızası kuvvetlidir. Çok kolay öğrenir. Aşk hayati biraz karmaşıktır. Başkalarını etkilemeyi sever.

Meşe : (Cesaret): Sağlam yaradılışlı, cesur, güçlü, bağımsız ve girişkendir. Acıma duygusu çok yoktur. İşini sansa bırakmayı sevmez. Ayaklarını yere sağlam
basmak ister. Hareketlidir

Zeytin : (Erdem): Güneşi, sıcak havaları sever. Makul biridir.Kibar duyguları vardır! Agresyon ve şiddetten kaçınır. Sakin ve toleranslıdır. Adalet duygusu gelişmiştir.Hassas, kıskançlıktan uzak bir yapısı vardır. Okumayı ve sofistike insanlarla muhatap olmayı sever

Çam : (Titiz) Uyumlu ilişkileri sever. Dinç ve güçlüdür. Nasıl rahat edilebileceğini bilir. Doğal ve hareketli biridir. İyi bir partnerdir Çok arkadaş delisi değildir. Çabukaşık olur ama ateşi çabuk söner.Her şeyden kolay vazgeçebilir. İdeali bulana kadar her şey geçicidir. Güvenilir ve pratiktir.

Kavak : (Tatminsiz) Fazla kendine güvenmeyen, sadece gerektiği zaman cesaretli olan biridir. Arkasının güçlü olmasını ve sıkı insanlarla muhatap olmasını sever.Çok seçicidir. Genellikle yalnızdır. Artistik bir doğası vardır. Kin tutar. İyi bir organizatördür. Felsefi takılmayı sever. Ama herdurumda güvenilebilir biridir. İlişkilerini de çok önemser.

Üvez : (Hassasiyet) Dikkat çekici, neşe verici, bencillikten uzak dikkat çekmeyi seven biridir. Hayata bağlıdır. Yerine ve duruma göre hem bağımlı hem bağımsız
olabilir. Zevklidir. Duygusal, hassas, tutkulu ve artistik özellikleri vardır. İyi bireş olur ama çok zor affeder.

Ceviz : (Tutku): Garip ve zıtlıklarla dolu biridir. Egoist ve agresiftir. Beklenmedik tepkiler gösterir. Asil bir ruhu vardır. Spontanedir. Çok hırslıdır ve hiç esnekliğiyoktur. Zor ve alışılmışın dışında bir estir. Çok zor beğenir. Sadece takdir eder. Çok kıskanç ve tutkuludur. Uyum göstermek için fazla fedakarlık etmekten de hoşlanmaz.İlginç stratejiler üretir.

Salkımsöğüt : (Melankoli) Güzel ve çok melankoliktir.Etkileyicidir. Güzel ve zevkli şeylere meraklıdır. Seyahat etmeyi sever. Hayalperesttir.Kaprisli ama dürüsttür.Başkalarının duygularına önem verir.Çabuk etki altında kalır ama beraber yaşanması zordur. Talepkardır. Sezgileri de kuvvetlidir. Aşıkken acı çeker ama demir atabileceğibirini bulabilir.



Elma : (Aşk) Cazibeli, fiziksel olarak dikkat çekici, etkileyici...Hoş bir auraya sahip. Flörtöz ve maceraperest ama hassas ve her zaman asik birtip. Sevmeye ve sevilmeye merakli. Sadik ve hassas bir es. Cömert. Bilimsel konulara yetenegi var. Bugün için yasar.Hayalgücü yüksek.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Sevgi

Bu Dünya'da olan her şeyi kontrol etmeniz mümkün değildir. (Zaten hiçbir şeyi kontrol etmemek lazım) Bir çok olay oluyor ve olan her şey hepimize bir şeyler göstermek amacıyla oluyor. Sadece bu bakış açısından bakmak bile insanlık için ne güzel bir adım olurdu...

Dünya'da olan bir çok şey içinde, çok güzel şeyler de var. Affetmek gibi, yeni başlangıçlar, ikinci şanslar gibi...

Dünyayı ayakta tutan ve yaşanılır hale getiren tek bir şey vardır o da Sevgidir. Her canlının Sevgiye ihtiyacı vardır. Sevgi umut, yaşama sevinci, sağlık, mutluluk, inanç verir...

İnanmak ve güvenmek lazım, yaratıcıya, kendimize, olanlara, karşımıza çıkanlara.

Her günümüz sevgiyle dolu olsun...

24 Mayıs 2012 Perşembe

İkizler Burcu (22 Mayıs - 20 Haziran)


Yönettiği Ev: 3. Ev

Misyonu: Ve Tanrı dedi ki; Sana insanların çevrelerinde gördükleri şeyi anlamalarını sağlayabilmek için cevapsız sorular veriyorum. İnsanların neden konuşup, neden dinlediklerini hiçbir zaman bilmeyeceksin, fakat cevap bulmak için yapacağın araştırmalarda sana armağan olan bilgiyi bulacaksın"

Özellikleri:- Öğretmen, Hikayeci, Asabi, Şahit, Gazeteci, Dağınık, Yüzeysel, Zeki.

Vücudumuzda temsil ettiği bölge: omuzlar, kollar, eller

Elementi: Hava

Yönetici gezegeni: Merkür

Niteliği: Değişken

“Düşünüyorum/biliyorum” ilkesini benimsemiştir İkizler insanı. İlişki kurmakta zorluk çekmeyen bir “kültür insanı” olarak tanımlanabilir. Hemen her şeye ilgisi vardır. Herhangi bir alana fikrini bağlamadan sorar, araştırır ve neredeyse her alana ilgi duyar. Aldıklarını süzgeçten geçirmeden aynen aktarır, her şey hakkında biraz bilir, ancak az şeyler hakkında çok bilgi sahibidir.

Her şeyden biraz toplayıp onları başkalarına taşır. Bir nevi elçidir. Her konu hakkında konuşabilir komşuları, futbol, ya da ödül almış filmler…

Bağlantı noktasıdır, neredeyse karşılaştığı tüm insanlara herkes ve her şey hakkında bilgi verir.
Esnek ve hareketli ikizler burcu her yerde olabilir, onunla nerede karşılaşacağınızı kestiremezsiniz.
Eğer ola ki ona herhangi bir konuda fikrini sorarsanız; size tüm iyi ve kötü yanlarıyla birlikte fikrini söyler. Genellikle tarafsızdır.

Bağımsız ve sevgi doludur İkizler insanı; ancak daha çok yüzeysel arkadaşlıkları tercih eder. Medya, kitaplar, ya da doğrudan iletişim bu burçla temsil edilir. Bu kadar çok konuşmayı ve iletişimi seven İkizler insanı doğal olarak dedikodu yapmaktan da pek çekinmez. Bir çok konuda taraflı olmadığı için, bildiklerini aktarmaktan rahatsızlık duymaz. Onun bildiğini kısa zamanda herkes öğrenir.

Flört insanı olan İkizler burcu insanı, aşk ve sevgi konusunda da her şeyden biraz ister. Değişiklikten hoşlanır ve çabuk bağlanmaz. Farklı insanlarla tanışmak ister. Sadece kelimeleri kullanmakta değil, aynı zamanda beden dilini de iyi kullanır. Karşı cinse sinyaller göndermekte ustadır. Ağını atar ve çoğunlukla istediğinden daha fazla balık yakalamış olur.

İlişkilerinde asla tutuk değildir. Aşkta fazla yakın olmaktan çok kelime oyunlarını sever. Gerçekte uygulamayacağı fantezilerini en ince ayrıntıları ile anlatabilir, bunda da çok ustadır. Eğer kendine uygun bir partner bulduğuna karar verirse, çok sevimli ve tatlı dilli olur. Kendini iyi hissettikçe konuşmak ister. En ateşli anlar bile çok çabuk tartışma ortamlarına dönüşebilir.

Eğer bir İkizler burcu ile birlikte çalışıyorsanız, yaptığı bir çok konuşmanın içinden asıl bilgiyi cımbızla çekebilecek özelliğe sahip olmalısınız. Her sorunuza mantıklı bir cevap alabilirsiniz, ayrıca hiçbir bilgiyi kendine saklamak istemez.

Yeni fikirlere ve tartışmalara açıktır, ancak karar verecek olan adımı atmaktan çekinir. Bu gibi durumlarda ortamın nabzını yoklayarak hareket etmek ister. Probleminiz her ne olursa olsun İkizler burcundan bir yönetici ya da iş arkadaşı, sizi dinleyecektir.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Su ve Yaşam Arasındaki İlişki...

1- Hiçbir şey susuz yaşayamaz. 

2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür. 

3- Su temel enerji kaynağıdır, vücudun "nakit akımıdır."

4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir. 


5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.

6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır.

7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.

8- Bütün besinlerin, vitmin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar.

9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.

10- Su, besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini artırır.

11- Bütün ögelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.

12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.

13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.



14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.


15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.

16- Omurgadaki diskleri "şok emici su yastıkları" na dönüştürür.

17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.

18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.

19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.

20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir.

21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir.



22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.

23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir.



24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir. 

25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.

26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.



27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur.

28- Uykuyu düzenler.

29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.

30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.

31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir.

32- Glokomdan korunmamıza yardım eder.

33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.

34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.

35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.

36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş başmasını hafifletir.

37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller.

38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.

39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.

40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.

41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda uyunuzu içmelisiniz. 




42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler.

43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır.

44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Kara verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.

45- Yaşılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır.

46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.



Alıntıdır....

22 Mayıs 2012 Salı

Karşımızdakinden/Yanımızdakinden Ne Bekleriz.!!!


Akla gelen ilk cevap hemen hemen hepimiz için "sevgi ve saygı" olsa gerek öyle değil mi? Bizim kültürümüzde daha ilkokul sıralarında öğretilir büyüklere saygı, küçüklere sevgi...

Her zaman büyükler ellerinden, küçükler gözlerinden öpülür. Peki ne oranda sevgi ve saygı? Bu problemin cevabı da herhalde hepimiz için "HAK ETTİĞİMİZ" kadar olurdu. Zira insan doğası gereği hep iyi şeyleri hak ettiğini ve karşı tarafa da bunu verdiğini düşünür. Ancak bu durum ölçülmeye kalkışılsa acaba hak ettiğimiz kadar değeri karşı tarafa da gerçek manası ile verebiliyor muyuz?

Aslında işin formülü çok basit: "Karşımızdaki insanların bizden istediği, tamamen bizim onlardan beklentilerimizdir" Yapmamız gereken sadece söz konusu beklentilerimizin farkına varmak ve çevremizdeki kişilere de ona göre davranmak.

Peki bu beklentiler nedir?

Hepimiz yansıttığımız kişiliğin kabul edilmesini isteriz

Siz de karşınızdakilerin kişiliğini kabul edin. İlişkilerinizi bozmak istiyorsanız işe çevrenizdekilerin kişiliğini değiştirmeye çalışmakla başlayabilirsiniz. Bir insanın davranışını ret etmek onun kişiliğini reddetmektir.

Eleştirilmek hiç birimizin hoşuna gitmez

Değiştirilmesi istenen noktalar dile getirilmeden önce olumlu yanların pekiştirilmesi gerekir. Sürekli tenkit sadece ilişkileri sonlandırır.

Seçim hakkımız olsun isteriz

Ne kadar geçerli olursa olsun insanlar sadece kendilerine gösterilen doğruları uygulamaktan rahatsız olurlar. Unutmamak gerekir ki kimse kimseye hayatı reçete edemez. Tecrübelerimiz ancak karşımızdaki için bir ihtiyaç duyulma ve danışılma sırasında anlam kazanır. Onun dışında hepimiz "tek doğru benimdir" diyen hiç kimseyle çok şey paylaşmak istemeyiz.

Utandırılmak herkesi rahatsız eder

Hepimiz için utandırılmak, özellikle grup içinde gurur kırıcıdır ve öfke duygularının alevlenmesinden başka bir işe yaramaz, iletişim köprülerini yıkar, atar.

Övgü ve onay bekleriz

İnsanlara kendimizi dinletebilmenin ve onlarla sağlıklı ilişkiler kurmanın yolu öncelikle onların iyi yanlarını fark etmek ve bu konuda olumlu geri bildirimde bulunmaktır.

Bir işe yaradığımızı hissetmek isteriz

Karşınızdakine size yardım etme fırsatı verin. Kendisine ihtiyaç duyulduğunu hissetmek tüm insanları mutlu eder.

Samimiyet ve doğru bilgi ararız

Hangi sebeple olursa olsun, etrafınızdakilere gerçek dışı bir bilgi vermeyin. Samimi olmayan ifadeler kullanmayın. "Üzülmesin" veya "nasıl olsa anlamaz" düşüncesi çok kısa bir süre sonra anlaşılır ve güven kaybına yol açar, durumu daha da zorlaştırır.

Anlattıklarımız dinlensin isteriz

Bütün insanlar söylediklerinin önemli ve değerli olduğuna inanırlar. Karşınızdaki kişiye verdiğiniz değerin en önemli göstergesi onu dinlemek için ayırdığınız zaman ve dinleme biçiminizdir. Laf olsun diye kimseyi dinlemeyin ve zaman sıkıntısı varsa bunu belirterek daha sağlıklı bir zaman için sözleşin.

Herkesi düzenli görmek isteriz

İnsanların içine mümkün olduğunca temiz, bakımlı ve iyi giyimli çıkmak gerekir. Bakım kişinin kendisine saygısının ve güveninin artmasını sağlayan önemli bir araçtır ve bunun içinde çok zengin olmak gerekmez. Ayrıca kendinizi iyi hissetmediğiniz günlerde boş vermeniz, daha kötü hissetmenize sebep olacak, çevrenizi de olumsuz yönde etkileyecektir.

18 Mayıs 2012 Cuma

Farkında mısınız? UYUYORSUNUZ...!!!


İnsan, beden deneyimi yaşayan ruhsal bir varlıktır.

Yüzyıllardır bize sınırlı bir yapı olduğumuz, spiritüel deneyim yaşayan bedensel varlıklar olduğumuz öğretildiği için bu bakış açısı hepinize garip geliyor olabilir. Gerçekten herhalde kendimizi tanımaktaki ilk basamak bu bilgiyi anlamaktan geçiyor. Yavaş yavaş bu devrimci bakış açısını gözden geçirelim. Ben yani "İnsanoğlu" çok katmanlı bir yapı. Bir çok boyutsallığı deneyimliyoruz aynı anda. Bir tarafımız dualitenin hakim olduğu dünyasal deneyimi deneyimlemeye çalışırken, bir yanımız herşeyin üstünde, zamanın, dualitenin olmadığı bir alanda sonsuz yaratıcı potansiyel taşıyan tanrısal bütünü deneyimliyor. Bu iki yanımız aslında bir bütün olmasına rağmen insan deneyimini layıkıyla yaşabilmek için plan gereği arada bir perde mevcut.

Biz doğduğumuzda tam bir bütünlük içinde deneyime başlarken yavaş yavaş gerçek yapımızı unutup, daha doğrusu unutturulup toplumsal bir varlık haline dönüyoruz. Maddesel dünyanın çekiciliğine kapılıp sadece beden olduğumuz illüzyonuna kapılıyoruz. Hayat gailesi denilen kaotik süreçlerden geçip milyonlarca konuyu deneyimliyoruz. Kendimize yapay bağlılıklar, bağlantılar oluşturup, özümüzün potansiyellerinden bihaber şekilde süreci tamamlıyoruz.

Son model donanımlı, yüzlerce fonksiyonu olan bir arabada 10 km hızla gitmekten farkı yok bu gidişin.
Kendimizin ne olduğunu bilmeden yaşıyoruz. Maddesel hapishanelerde kendimizi kaybediyoruz. Özümüzden uzaklaşıyoruz.

Gerçeği bilmeyi reddederek, gerçeğin ne olduğunu unutarak, gerçeği yoksayarak yaşamayı seçiyoruz.
"Ben bütün bunları reddediyorum. Dünyadan başka bir hayat yok. Bugün varız yarın yokolacağız." diye düşünüyor olabiliriz. Veya bize dikte ettirilen dogmaların insanı güçsüzleştirici, kendi potansiyelinin farkına varmaması için uğraşan bilgilerini kabul ediyor olabiliriz.

Evrensel en temel yasayı unutmayalım. İnsan özgür irade sahibidir. Seçimlerini kendi belirler. Siz istemeden hiç bir bilgiyi kabullenme, inanma zorunluluğunuz yok. Bir tek noktayı unutmayalım ki Dünya yeni bir enerjisel düzleme geçiş aşamasında. Bu aşamaların zor dönemleri sadece kendi potansiyelini bilen insanlar tarafından kolayca geçilebilecek, ötesi ise karanlık.

Artık zamanı gelmedi mi?

Uyku sırasında insan üstbenliğinin ruhsal kapasitesinin %2' siyle yaşamını sürdürürken günlük hayatında yüzde kaçıyla yaşıyor?

Tahminlerinizi gözden geçirin.

%70-cevap hayır
%50-cevap yine hayır.
%100-kesinlikle hayır.
%10--Doğru cevap.

Normal bir insan ne yazık ki gerçek potansiyelinin %10'uyla tüm yaşamını sürdürüyor, gerekenleri yapıyor, işine gidiyor vs.vs.

%10 oldukça iyimser bir sayı, daha azıyla yaşayan milyonlarcasını da unutmayalım. Uyanık gezdiğini zanneden insanoğlu aslında tam bir uyurgezer olarak yaşamı sürdürüyor. Sistem çünkü sizin daha yüksek potansiyele ulaşmanızı istemiyor, çünkü gerçek gücünüzün farkına varmanızı istemiyor, çünkü sizin siz olmanızı istemiyor.

Saatlerin alarmları uyanma zamanının geldiğini hatırlatıyor. %100 ümüzü tekrar deneyimlemenin zamanını.
Başkalarının istediği kadar değil, kendi potansiyelimizin yettiği kadar yaşamanın tam sırası. Üst benliğimizin, boyutlar ötesi parçamızın rehberliğinden yararlanmanın, gerçeklere ulaşmanın, perdeleri kaldırmanın tam zamanı. Tüm evren harekete başlama kararınızın arkasından size destek için bekliyor. Her şeyin ateşleyicisi sizin kararınız.

17 Mayıs 2012 Perşembe

Gözlerimizi İyileştirelim...


Görmek en önemli lütuflardan biridir. 

Görme işlevi komplikedir ama biz bunu farketmeyiz, sadece  gözümüzü açar ve görürürüz. Ama zamanla işler karışır ve bu değerli armağanı kaybetmeye başlarız. Bu konudaki çalışmalar başlayalı 200 seneyi geçti. 

Uzmanlar , yaş ilerledikçe gözlerin bozulduğunu, gözlük kullanmaktan başka yapacak şey olmadığını  ve göz bozukluğu ilerledikçe gözlüğün de uygun aralıklarla değiştirilmesi gerektiğini savunuyorlar. Karamsar bir tablo ama neyse ki doğru değil.

Bu yüzyılın başlarında William H. Bates (1860-1931) isimli New York’lu bir göz doktoru görme alanının  sürekli değiştiğini keşfetti ve doğal görme biçimini irdeleyen çalışmalar yaptı.

Bu, Bates’in yaşlılık dolayısı ile kendisinde oluşan hipermetrobu (Presbyopia) iyileştirme çabalarının bir ürünüdür. Bates hayatı boyunca çeşitli göz hastalıkları karşısında çok kısa sürede başarıya ulaştı. Örneğin 1903 yılında okul çocuklarının miyop olmasını engelleyen basit bir teknik geliştirdi. 1912’de bu tekniğin New York’daki okullarda yaygınlaşmasıyla miyop çocuk sayısı %6’dan %1’e indi.
Ama hala acaba neden bu kadar çok çocuk gözlük kullanıyor? Tıp dünyasında, Dr. Bates’ in çalışmalarının hak ettiği ilgiyi görmüyor.Çünkü  bir sektörün önemli bir gelir kaynağının  ortadan kalkması anlamına geliyor bu tedavi yöntemi.
Amerikalı yazar Aldus Huxley, Bates Metodu ile göz bozukluğunu iyileştirdi ve yaşadıklarını 1975’de yayınladığı ‘Görme Sanatı’ isimli kitabında dile getirdi.

Mier Schuider isimli doğuştan kör bir genç adam, Bates Metodu ile görmeye başladı. Hayatını Bates Metodunun yayılmasına vakfeden Dr. R.S. Agarval Hindistan’da ‘Mükemmel Görme Alanı Okulu’nu kurdu ve katarakt, hipermetrop, astigmat, miyop... binlerce hastaya şifa dağıttı.

Buyrun bu çalışmayı öğrenelim, uygulayarak gözlerimizi iyileştirelim.
Gözlerinizle ilgili çalışmalar yaparken uygularken gözlüklerinizi veya lenslerinizi çıkarınız. Kendinize ait bir oda, evinizin bahçesi, evinizin balkonu, bir park ya da dere kenarı gibi kendinizi rahat hissedeceğiniz ve huzurlu bir şekilde kalabileceğiniz bir mekanda olmanız çalışmalarınızın verimini 4-5 kat arttırır.

Hatta çalışmalar sırasında huzurlu ve sakin bir müzik de dinleyebilirsiniz. Bu da sizin daha çok gevşemenizi ve rahatlamanızı sağlayacağından, yine çalışmalarınızın verimi artar.

Ayrıca çok önemli bir nokta daha var ; eğer göz numaranızın düşmesini veya gözünüzdeki başka bir rahatsızlığın (glokom, retinayla ilgili problemler, katarakt…) iyileşmesini istiyorsanız gözlüklerinizi veya lenslerinizi 1 numara kadar düşük olanlarıyla değiştirmelisiniz.

Hem numaranızı düşürmek isteyip hem de aynı numaralı camları kullanmaya devam ederseniz gözlerinizin iyi gören bir hale gelmesini nasıl bekleyebilirsiniz ki?

Beyninize iyi göremiyorum sinyali verip de gözlerinizin iyileşmesini sağlayamazsınız. Ancak düşük numaralı camlarla da görebildiği sinyalini verirseniz beyniniz ve bedeniniz bunu kabul eder ve gözlerinizi bir an önce iyileştirmek üzere harekete geçerler.

Zaten 2 hafta içinde emin olun gözleriniz yeni gözlük numaralarına alışacak ve onlarla da iyi görmeye başlayacaksınız. Tabii bu arada göz alıştırmalarını yapmaya da devam edeceksiniz.

Önemli bir şey daha: gözlüklerinizi sadece net görmediğinizde yapamayacağınız işler için kullanın. Yani bilgisayarda çalışırken, film izlerken, kitap okurken, araba kullanırken gibi… Diğer zamanlarda gözlüklerinizi çıkarın ve çok kısa bir zaman sonra gözlüksüz de yeterince net görmeye başlayacaksınız.

Deneyin ve kendi gözlerinizle görün. Bu deneyim gerçekten keyifli bir deneyim olacak sizin için. 
Hidroterapi (Su terapisi) - Ferahlık ve Tazelenme Hissini Gözlerinize YaşatınKendinize hazırladığınız rahat ortamınızda; İki cam kap alın ve birine sıcak su, diğerine ise soğuk su doldurun. Yalnız sıcak su elinizi içine rahatça sokabileceğiniz kadar sıcak olmalıdır. Gözlerinizi yakacak kadar sıcak olmamalıdır. Soğuk suyu ise musluktan doldurup içine 5-6 tane buz atın. Şimdi de iki tane küçük havlu alın ve birini sıcak su kabına, diğerini de soğuk su kabına daldırıp biraz bekleyin. Yanınıza da çalışmanın sonunda yüzünüzü kurulamak ve yüzünüze hafif hafif masaj yapmak için bir tane de kuru ve temiz havlu alın.

Şimdi sıcak su dolu kaptaki havluyu sıkıp düzleştirin ve iki gözünüzü, elmacık kemiklerinizi ve alnınızı örtecek şekilde yüzünüze koyun. Gözlerin üzerine ellerinizle baskı yapmadan, sadece havluyu yerleştirin. Derin derin nefes alarak ve yavaş yavaş bu nefesi vererek havludan gözlerinize gelen ılıklığı hissedin ve bu ılıklığın keyfini sürün. Yaklaşık 30 saniye havluyu tutun ve sırtınız, boynunuz dümdüz ve dik olacak şekilde oturun. Bu çok ama çok önemlidir. İçinizden gözlerinizin her geçen gün daha parlak gördüğünü ve rahat olduğunu belirten cümleler söylemeniz de gözlerinizi daha fazla rahatlatacaktır.

Şimdi de soğuk su kabının içindeki havluyu alın ve suyunu sıkıp havluyu düzleştirin. Havluyu daha önceki gibi gözlerinizin üzerine yerleştirin. Yaklaşık 30 saniye beklettikten sonra, sıcak su kabındaki havluyu alın ve sıktıktan sonra hiç beklemeden gözlerinizin üzerine yerleştirin. Yaklaşık 30 saniye bekleyin ve soğuk su kabındaki havluya geçin.

Bu döngüyü toplam 5  dakika boyunca yapın.  Her seferinde, gözlerinizdeki serinlik ve sıcaklık sonrasında oluşan rahatlamayı, ferahlamayı hissedin ve tadını çıkartın. Gözlerinizin her an daha iyi gördüğünü ve gittikçe gözlerinizin gevşediğini kendinize hatırlatan cümleler söyleyin. 5 dakikalık süre dolduğunda, kuru olan  havluyla yüzünüzü kurularken göz çevresine hafif hafif masaj yapın. Gözlerinizi açtığınız zaman, gözlerinizin ve göz çevresinin ne kadar rahatlamış ve özgürleşmiş olduğuna şaşıracaksınız. Şimdi de 10 dakika kadar sessiz bir şekilde oturun ve etrafınızı bebeksi gözlerle seyredin.Bir şey görmeye çabalamadan sadece seyredin. En ufak ayrıntıları bile seyredin ve gözlerinizdeki ferahlığın ve rahatlamanın keyfini sürün.

Bu çalışmanın amacı; gözlerde biriken ve atılmayan zararlı maddelerin ve ölü hücrelerin boşaltım sistemine geçmesini sağlamak ve bu işlemi hızlandırmaktır. Ayrıca göz yuvarlağının dışındaki faydalı maddelerin, vitaminlerin, besin maddelerinin de göz yuvarlağına geçmesini sağlamak ve bu işlemi hızlandırmaktır.

Ayrıca bu çalışma sonucunda, göz merceğinin yumuşaması ve böylece göz merceğinin odaklanma mekanizmasının tekrar faaliyete geçmesi sağlanmaktadır. Ayrıca en büyük faydası da gözlerinizdeki gerginlik, stres, gerilim ve kasılmaları yok etmesidir. Gözlerinizden kaynaklanan baş ağrılarınız bir haftalık düzenli uygulamadan sonra, yavaş yavaş kaybolacaktır. Deneyin ve kendiniz görün. Günde en az iki kez bu 5 dakikalık muhteşem ferahlık deneyimini yaşayın…
Palming Çalışması -Karanlığın Getirdiği Netlik 

Şimdi ellerinizi birbirine sürterek iyice ısıtın, parmaklarınıza biraz masaj yapın. Parmaklarınızdaki ve ellerinizdeki gerginliği gevşetin. Biraz da omuzlarınızı, kollarınızı hareket ettirerek bu bölgelerdeki gerilimleri de gevşetin. Boynunuzu ve başınızı da hareket ettirin ve rahatlatın. Şimdi de sırtınızı gevşetecek birkaç hareket yapın ve vücudunuzun kalça yukarısında kalan bölgelerinin iyice gevşediğinden ve rahatladığından emin olduktan sonra rahat ve dik bir biçimde bir koltuğa oturun.

Oturduğunuz yer karanlık bir yer olursa, bu çalışma çok daha verimli olur. Ellerinizi iyice birbirine sürterek ısınmalarını sağlayın. Önünüze bir masa ve masanın üzerine de yüksek bir minder koyun. Bunun sebebi; kollarınızın yorulmamasını ve ağrımamasını sağlamaktır. Boynunuzu da dik tutacak şekilde, uygun yükseklikte bir minder koyun. Bu minderin üzerine dirseklerinizi koyun. İyice ısınmış olan ellerinizi, avuç içleriniz gözlerinizi karanlıkta bırakacak şekilde gözlerinizin üzerine koyun. Avuç içlerinizi  yuvarlak şekle getirdikten sonra gözlerinizin üzerine yerleştirin. Elleriniz göz yuvarlaklarınıza ve yüzünüzdeki kemiklere kesinlikle baskı yapmamalıdır. Tam anlamıyla bir pamuk yığınını gözlerinizin üzerine yerleştirmişsiniz gibi hiçbir baskı olmadan ve tamamen karanlık olacak şekilde ellerinizi yerleştirin ve bu karanlığı mümkün olduğunca uzun bir süre seyredin. İsterseniz yarım saat, isterseniz 1 saat, isterseniz daha da uzun bir süre yapabilirsiniz.
Sadece karanlığı seyrederek zihninizi sakinleştirin. Dışarıdaki her şeyin simsiyah olduğunu hayal edin. Evlerin, arabaların, denizlerin, gökyüzünün, kısacası her yerin ve her şeyin simsiyah olduğunu düşünün. Derin derin  ve sakin bir biçimde nefes alarak dikkatinizi bedeninizde gezdirin. Bunu ne kadar uzun süre yaparsanız  o kadar faydasını görürsünüz. Bitirmek istediğinizde, ellerinizi indirin fakat gözlerinizi açmayın. 
Bir süre de bu şekilde bekledikten sonra gözlerinizi açın ve aydınlık bir yere geçerek etrafınızı çocuksu gözlerle seyredin ve görüşünüzün ne kadar netleştiğine şaşıracaksınız.

Güneşin Gözlerinize Ne Kadar İyi Geldiğini Biliyor Musunuz? 

Bu çalışmaya başlamadan önce bir süre mutlaka palming yapılmalıdır. Daha sonra doğrudan güneş ışığı alabileceğiniz bir mekana geçin. Bu mekan, balkon ya da evinizin bahçesi olabilir. Gözlerinizi kapatın ve yüzünüzü güneşe doğru dönün. Temel yaşam kaynağı  olan güneşten faydalanın. Güneş ışınlarının çok dik geldiği 11:00 ile 15:00 arasında bu çalışmayı yapmayın, sadece bu saatlerin dışındaki saatlerde yapın.

Şimdi bu durumdayken, yani yüzünüz, teninizi okşayan güneşe dönükken, sağ elinizin avuç içiyle sağ gözünüzü ışık gelmeyecek şekilde kapatın. Başınızı önce yavaş yavaş sağa doğru çevirin, sonra da sola doğru çevirin.  Bunu 2-3 dakika yaptıktan sonra sağ elinizi indirip, sol elinizle sol gözünüzü kapatın ve yine aynı başı döndürme hareketini 2-3 dakika yapın. Daha sonra da,iki eliniz aşağıda olacak şekilde, yani ellerinizle herhangi bir gözünüzü kapatmadan da bir kaç dakika başınızı sağa sola çevirme hareketini yapabilirsiniz. Bu arada gözlerimiz hep kapalı duruyor. Bu çalışmaya en azından sabah ve akşam 5'er dakika ayırmalısınız.

Bunu yaparken gözlerimize neler oluyor bir bakalım: Yüzünüz tam güneşe doğru dönükken gözbebeğiniz daralır, yüzünüz güneşten uzaklaştıkça ise gözbebeğiniz genişler. Böylece gözbebeğiniz bir daralır bir genişler. Lensiniz daha esnek ve aktif hale gelmeye başlar. Görüşünüz daha parlak olmaya başlar. Göz yuvarlağınızın büyük bir kısmı uyarılır ve güneşteki yararlı ışınları almış ve gözlerinizi beslemiş olursunuz. Bu çalışmayı 5 dakika yaptıktan sonra, daha az ışık alan bir yere geçin, hatta karanlık bir yer olması daha iyi olur. Hemen palming çalışmasına başlayın. Bitirdikten sonra gözlerinizi sakince açın ve etrafınızı seyredin. Gözlerinizdeki sakinleşmeyi, dinginliği ve canlılığı hissedebilirsiniz.

Ne kadar net gördüğünüze şaşıracaksınız. İşte, bu neşeyi tadın ve iyice yudumlayın. Bu çalışmları gözlerinizi iyileştirene kadar devam ettirebilirsiniz. Çok sürmeyecek.

Unutmayın tek şifa sizsiniz!

Sevgilerimle,

Not: Sevgili arkadaşım Sevim benimle paylaştı, kendisine hepimiz adına teşekkürü borç bilirim.

Ruh Eşiniz mi? Ruh İkiziniz mi ?


Hemen herkes ruh ikizini aradığını söyler. Kendisini en az kendisi kadar hatta kendisinden daha iyi anlayacağını umduğu ruh ikizini. Oysa ruh ikizi ile karşılaşmak, ruh ikizini bulmak çok nadir mümkün olabilecek bir durumdur. Birçoğumuzun bulduğunu sandığı şey eş ruhumuzdur ve eş ruh ile ruh ikizi arasında çok büyük fark vardır.

Eş ruh olmak ile ruh ikizi olmak aynı sanılan ancak biri diğerinden çok farklı kavramlardır. Ruh ikizleri bir diğer deyişle ikiz ruhların özü aynıdır. İki ayrı enerjiye bölünerek fiziksel bedenlerine kavuşmuş olan ruhlardır. Zıt kutuplar birbirini çeker teorisinin tersine aynı özün parçası olan bu iki ruh arasında çok kuvvetli bir çekim vardır ve her halükarda bir gün mutlaka karşılaşırlar. Bu karşılaşma onların tekamül sürecinin hızlanması ve bütüne ulaşılması için gereklidir. Eğer bu karşılaşma ikiz ruhlardan birinin ya da ikisinin henüz hazır olmadıkları bir zamanda gerçekleşirse; karşılaşma her iki taraf için de acı verici deneyimlere neden olacaktır.

İkiz ruhlar demek, eş yaşamlar demek değildir. İki enerjiye bölünerek beden bulan ikiz ruhlar birbirlerinden çok farklı hayatlar sürmüş/sürmekte olabilirler. Farklı deneyimlerle olgunlaşmış iki zıt karakter olma ihtimalleri de vardır. Buradaki ruh ikizi demek denk hayatlar demek değildir. Oysaki eş ruhlarda durum farklıdır.

Eş ruhlar ruh ikizleri gibi zıt değil tamamlayıcıdırlar. Eş ruhların birbirlerini tamamlama özelliği vardır çünkü eş ruhlar aynı titreşimlere sahiptirler. Eş ruhların yaşantısı uyum temeline dayanır ancak yapı değişkendir. Zaman içinde eş ruhlar erozyona uğrayabilirler. Değişken ve devingen olan zaman eş ruhların, ruhsal ihtiyaçlarının değişimi ile yaşananları sıradanlaştırabilir ve eş ruhların uyum temeli temelinden sarsılabilir. Hayat serüvenin içinde birden fazla eş ruhla karşılaşmak mümkündür. Ama ruh ikizi ya da diğer deyişle ikiz ruhlar nadir olarak vardır ve nadir olarak bir araya gelirler yani nadiren karşılaşırlar.

İkiz ruhlar karşılaştıklarında her iki taraf için de yoğun ve güçlü bir çekim söz konusu olur. Ancak bu çekim tutku diye tanımlanan duygu yoğunluğu değildir. Burada söz konusu olan her iki tarafın da birbirinin gözlerinde bir diğerinin yansımasının algılanmasıdır. İkiz ruhlar, karakter yapıları ve fiziksel özellikleri ile birbirlerine benzerler ancak fark kişiliklerinde saklıdır. İkiz ruhunuz kendisinden bahsederken, siz sizi anlattığı hissine kapılırsınız. Ruh ikizi olmak koşulsuz sevgiyi beraberinde getirir. O büyük karşılaşma anına kadar diğer kişilere karşı farklı davranan ruh ikizleri birbirlerine karşı aşırı derece de tahammüllü ve tolere edicidirler. Ruh ikizleri için önemli olan birlikte olabilmektir gerisi teferruattır. Koşulsuz, yargısız ve karşılıksız sevgi söz konusudur ki ruh ikizlerinin birbirlerinden vazgeçmesi de neredeyse imkansızdır. Çünkü vazgeçmek kendini terk etmekle eş değerdir ki bu söz konusu bile olamaz.

Ruh ikizlerini bekleyen çok büyük engeller vardır. Öncelikle taraflar için şartların olgunlaşmadığı zamanlarda ruh ikizleri birbirinden ayrı düşmek durumunda kalır ki bu çok acılı ve sancılı bir durumdur. Erken karşılaşan ikiz ruhlar aralarındaki çekimi anlamlandıramazlar. Tam da bu sırada hayat ya da şartlar ikiz ruhları birbirinden ayırmak için zaten durmaksızın çalışmaktadırlar ve dünya hayatında bir arada kalmaları zorlaşır ve ayrılırlar.

İkiz ruhlar ayrılık sonrası fiziksel ve ruhsal olarak çok sıkıntılı bir dönem geçirirler. Uzun süre ruhsal felç olma durumu yaşarlar ki ruhlarının ikizini kaybetmenin acısı dayanılacak gibi değildir.

Aşkı daha önceden deneyimlemiş dahi olsalar ikiz ruhlar bu tanıdıkları duygudan çok daha öte ve farklı bir bağ ile birbirlerine bağlanırlar. Adını aşk diye tanımlasalar da bu durum çok daha farklıdır. Ruh ikizleri kendilerini karşısındakinde bulmayı, ait olmayı ve ben kavramının yok olmasını yaşarlar. İkiz ruhlar çaresizliği, sabrı ve koşulsuz sevmeyi birbirlerinden öğrenirler.

Ruh ikizlerin bir araya gelmesinin mutlaka bir sebebi vardır. Temel nedenlerden biri koşulsuz ve ilahi sevgiyi öğrenmektir. İlahi sevgiyi öğrenmenin farklı yolları olsa da bu en etkili yoldur. Ruh ikizleri biri birinden farklı duygu yoğunluklarına sahip olabilirler. Bu farklılık zaman zaman farklı farkındalıklar gelişmesine neden olabilir. Ruh ikizine rastlayan kişi bazen yüreğindekini kendine bile itiraf etmekten çekinir. Kimi zaman sosyal konumu, kimi zaman da hazırlıklı olmamak gözünü korkutur ve kimseye zarar vermemek adına ruh ikizinden vazgeçer. Bu öyle bir vazgeçiştir ki ruh ikizi olmadan yaşamak kendi benliği olmadan yaşamak gibidir. Gönülleri, benlikleri, sahip oldukları her şey ruh ikizleri ile birlikte gitmiş, salt bir beden kendilerine kalmıştır. Şanslı olanlar bunu fark ettikleri zaman duygularını dinlemeyi öğrenirler ve uygun şartlar gelişirse tekrar bir araya gelebilirler.

Ruh ikizini bulmak koşulsuz olan sevgiyi yakalamak demektir. Koşulsuz sevgi; içinde çıkar barındırmayan, her hangi bir nedenden ötürü olmayan sevgidir. Eş ruhlar birbirlerini koşullu severler. Koşulsuz olarak sevgiyi yaşayabilenler sadece ruh ikizleridir.

Tekrar altını çizmekte fayda var, Ruh ikizleri nadir olarak vardır ve nadiren bir araya gelirler. Bu durumda eğer siz de bir gün ruh ikizinize rastlarsanız onu kaybetmemek için neyin ne olduğunu öğrenmenizde yarar var.

Dünya'da 2012 Yılında Neler Olması Bekleniyor


Yurtdışı internet sitelerinde yayınlanan ama Türkiye’de yayınlandığını görmediğim için sizlerin de bilgi sahibi olmanızı istediğim,çeşitli kaynaklardan topladığım bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.

1970′lerde Nixon kabinesinin üyesi olan Donald Rumsfeld’in gözetimi altında başlatılan Proje
Pegasus kapsamı içinde yeralan Farsight Enstitüsü’nde bir çalışma başlatıldı.Bu çalışmada
Hemi-Sync adlı bir meditasyon tekniğiyle gelecek yıllarda (örneğin 2012-13) neler olabileceği
hakkında bilgi alındı.

Amacı

* Uzaktan izleme verileriyle iklimsel ve gezegensel bir değişikliğin olup olmadığını araştırmak
* Birden çok olası gelecekler arasında,en olası geleceğin etkilerini görmek.

2008 yılında,psi yetenekleri güçlü 8 kişiye Dünya’da 9 farklı yer ismi ve hedef bir tarih verildi. Bu
hedef tarih 1 haziran 2013 öğlen 12:00...
Uzak izleyiciler (chronovisor ya da remote viewers) tarafından algılanan görüntüler şunlar,

* Yıkıcı güneş patlamaları
* Tsunamilere yolaçan bir meteorun varlığı
* Volkan patlamaları
* Kıyılara yakın yerlerde su yükselmelerine bağlı seller
* Aşırı güneş radyasyonları
* Fırtınalar ve diğer şiddetli hava olayları
* Kıyı bölgelerinde kendi kendilerine organiza olmaya çalışan mülteciler
* Hükümetlerin kurtarma operasyonları
* Gıda tedariki çalışmaları
* Ulaşım tedariki-Araba,otobüs,tren,uçak,kamyon yok
* Kıyı alanlarında bina kaybı
* Elektrik yok
* ABD elitleri kendileri için hazırlanmış yeraltı şehirlerine inmiş

Bunların gercekleşme olasılığının çok yüksek olduğu düşünüldüğünden alınan önlemler kanıt
olarak gösteriliyor.

Bu kanıtlar şunlar,

* ABD Uzay Mekiği projesini şubat 2011′de,güneş patlamaları,meteor ve uzaylı varlıkların zarar
vereceği düşüncesiyle sonlandırdı.
* Norvec’teki Svalbard küresel tohum deposu,küresel felaket sonrasında tarımı yeniden canlandırmak ve sağlamak amacıyla yapıldı ve BM tarafından kontrol edildi.
* Norvec’te 2.5 milyon kişiyi barındıracak bir yeraltı sığınağı yapıldı.
* ABD’de oturulması zor,soğuk bölgelerde dev yeraltı tesisleri yapıldı.Çin kendi büyük 
şehirlerinin altına olağanüstü büyüklükte metro kompleksleri inşa etti.Rusya,Moskova’da 2012′de tamamlanmak üzere 5000 nükleer bomba sığınağı yapıyor.Bunlar aynı zamanda acil barınak olarak kullanılabilir durumda ve gerekli olandan daha derin yerdeler.
* ABD FEMA kamplarına,milyonlarca ceset torbası ve milyon ton kuru gıda depoluyor.
* Google yeraltı üslerinin yerlerini haritalarda karartıyor.
* İnternet 2012′de bloke edilecek.Zuckenberg,site yönetmenin çok stresli bir hale geldiğini
Facebook’un 15 temmuz 2012′den itibaren kapatılacağını,bu tarihten sonra bütün fotoğraflar,
notlar,bağlantılar ve videoların silineceğini söyledi.15 Haziran’da Obama’yla biraraya gelecek
ve Facebook’un geleceğiyle ilgili önemli bir duyuru yapacak.
* İngiltere tanklarını depolanmak üzere Almanya’ya gönderdi.Ülkedeki deniz seviyesinin 
yükselmesi olasılığına karşı bir önlem olduğunu düşündürtüyor.
* Pek çok ülke vatandaşı,su seviyesi yükseldiğinde daha az etkilenecek diğer ülkelerden ev,
arsa satınalarak yerleşmeye başladı.Prens Charles birden Kazıklı Voyvoda ile kan bağı olduğunu hatırlayarak Romanya’ya kral olmak istediğini söyledi.İngiliz gazeteleri sonunda kral olabilecek diye dalga gectiler.Prens Charles 2 köyden ev aldı.
* NASA 2012-13 yılları arasında daha önce eşi benzeri görülmemiş bir güneş fırtınası 
olabileceğini açıkladı.

Alıntıdır...



9 Mayıs 2012 Çarşamba

Marduk ve Maya Takvimi

Marduk, son tahminlere göre 36 milyar km. uzaklıkta olup, güneşimiz etrafındaki bir turunu 3661 yılda bir dönerek dünyaya yakın geçiş yaptığı varsayılan gezegendir. İsmini Babil tanrılarının kralı Marduk'tan alır. 

Sümer yazıtlarında bu gezegene Geçiş Gezegeni anlamına gelen Ni.bi.ru denir. Babil astronomları ise ona, güçlü tanrıları Marduk'un adını verdiler. Mısır belgelerinde ise Milyonlarca Yılın Gezegeni diye geçiyor.

Gezegenin neden olduğu en büyük felaketin 13.000 yıl önceki Nuh Tufanı olduğu söylenmektedir. Son yörünge geçişini, MÖ 1649'da yapan gök cismi, Thera yanardağının patlamasını da içeren bir dizi doğal âfete neden olmuş, Mısır'dan Çıkış mitlerine esin kaynağı oluşturmuş, yakındoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde siyasi ve sosyal dengeleri altüst etmiştir.

Maya kozmolojisine göre içinde bulunduğumuz çağın, yani Beşinci Güneş'in bitiş tarihi olan 2012 yılının baş kahramanı yine bu gizemli gök cismidir. Mayaların takvimine göre Marduk'un dünyaya yaklaşma tarihi kesin. Binlerce yıl önce Meksika'da Mısır piramitlerine benzeyen dev anıtlar inşa edebilen Maya kavminin bu takvimi nasıl bir bilgiyle hazırladığı tam olarak bilinmiyor. Aynı tarihlerdeki Sümer, Akat ve Babil belgelerinde de aynı dev gezegenden ya da gök cisminden sembolik olarak söz ediliyor. Hititler ve Asurlar Marduk'u kil tabletlere resmetmişlerdir. Bu tabletler şu anda İstanbul'daki müzelerdedir.

Bilim çevreleri tarafından son yıllarda Güneş Sistemindeki 10. gezegen olduğu belirlenmiş ve belirli aralıklarla Dünya'ya çok yaklaştığı tespit edilmiştir. Sümerler tarafından Nibiru olarak adlandırılan gezegenin, bugüne kadar sadece 1983 yılında IRAS kızılötesi teleskopu sayesinde görüntülenmiş ve NASA tarafindan KX76 adiyla kataloglanmıştır.

Marduk, 3 bin 600 yılda bir Dünya"ya teğet geçer. Maya takvimine göre yeni ziyaret 2012'de. Gezegenin neden olduğu en büyük felaket 13 bin yıl önceki Nuh Tufanı'ydı. Benzeri olabilir. Hititler ve Asurlar Marduk'u kil tabletlere resmetti. O tabletler İstanbul'daki müzelerde.  Marduk, ikinci Nuh Tufanını mı yaşatacak?

"12. Gezegen Marduk" kitabıyla tanınan Zecharia Sitchin, Marduk'un 2010'lu yıllarda dünyanın yakınından geçeceğini ve bu esnada yeni bir "Nuh Tufanı'nın" daha yaşanacağını iddia ediyor.

Marduk gezegeninin yörüngesinin uzunluğu nedeniyle ancak 3 bin 600 yılda bir dünyayı ziyaret edebildiğine inanılıyor. Sümerler tarafından "Nibiru" olarak adlandırılan gezegenin, bugüne kadar sadece 1983 yılında IRAS kızılötesi teleskopu sayesinde görülebildiği iddia ediliyor. Maya takvimine göre, 2012 yılında dünyaya yakınlaşacak olan Marduk'un, tıpkı 13 bin yıl önce olduğu gibi dünyaya felaket getireceği öne sürülüyor.  Dünyada Nuh Tufanı benzeri yeni bir felakete yol açacağını öne sürdüğü, "12. Gezegen Marduk"u "meşhur eden" ünlü Rus araştırmacı-yazar Zecharia Sitchin oldu. 



Alıntıdır...

9 KEHANET

DOKUZ KEHANET ile birdenbire tüm ilgiyi üzerine çeken Redfield, Amerika'nın güneyindeki kırsal bölgede yaşıyor. The Celestine Journal adı altında yayınladığı aylık gazetede, dünyada meydana gelmekte olan ruhsal gelişmeler konusundaki son olayları yorumları ile açıklayan Redfield, bu kitabın devamı olarak Onuncu Kehanet ve kehanetlerin gizemi adlı kitapları yazmıştır.

Son yıllarda modern fiziğe, mistik dine ve psikolojiye duyulan ilgi, sonunda yeni bir mantık sentezine mi ulaşacak? Ruhsal Rönesans da denilebilecek bu senteze nasıl kavuşacağız? Gelecek yüzyıl Ruhsal Rönesans devri mi olacak?

DOKUZ KEHANET, hayatı tanımlayan 9 anahtar ile açılan, gizemli bilgilerden oluşuyor. Peru yağmur ormanlarında bulunan elyazmalarında ortaya çıkan bu bilgilerden yola çıkarak hayatımzda hala meydana gelen olaylarla nasıl bağlantı kurabileceğimiz anlatılıyor... 


Bu kitapta önümüzdeki yıllarda neler olacağı da şimdiden gösteriliyor. Bu kitabın yayınlanmasından sonra dünyanın geleceğinin tekrar gözden geçirilmesi gerektiği ortaya çıktı.

DOKUZ KEHANET, eski bilgilerin insanı ne derece etkilediğini, hayatta bulunmamızın nedenini berraklıkla algılayabilemeyeceğimizi de öğretiyor. Ayrıca öğretinin sağladığı yepyeni enerji ve iyimserlik, yarınlara çok daha sağlıklı adımlar atmamızı sağlayacak.

Kitabın Özeti

1. Bilgiler birbirini izler.Rastlantılara dikkat et, bu rastlantılar bize yaptığımız her şeyin altında daha başka şeylerin, ruhsal bir şeylerin yattığını duyumsatır. Rastlantıları ciddiye aldığımız zaman birinci bilgi oluşuyor.

2. İkinci bilgi, gerçeklerin farkındalığı üzerine kurulmuştur.Neden yaşıyorsun? bunu cevapla, dünya sadece ruhsal ve mistik anlamda çalışır. Maddesel olarak olanaklarla hayatta kalabileceğimize inandığımız için bunu sağlamak için, yerimizi sağlamlaştırıp, güvenliğimizi korumaya çalışırız ve tüm dikkatimizi evrenin kontrolüne odaklarız. Oysa şimdi ruhsal uyanış ve açıklığımız sayesinde gerçeklerin farkına varmaya başladık.

3. Bu bilgi, yaşama yepyeni bir bakış açısı getirmektedir. Fizik evreni TEK ve SAF bir ENERJİ olarak tanımlamakta ve bu enerjinin her nasılsa düşüncelerimize yanıt verdiğini söylemektedir.

4. Dördüncü bilgiye göre yaşamda enerji kısıntısı ancak daha yüksek bir kaynakla bağlantı kurduğumuz zaman tedavi edilebilir. Biz ona karşı açılabilirsek EVREN bütün gereksinimlerimizi sağlayabilir.

Enerjiyi önce besinlerden alırsın. Yiyeceklerden aldığın enerjiyi tümüyle özümseyebilmek için, önce yediklerini beğenmelisin. Lezzet bu işin anahtarıdır. Lezzetin tadına varmalısın.Yemekten önceki duanın sebebi de budur. Farkındalığı sağlar.Sadece yiyecek bulduğumuza şükretmek için dua etmeyiz, vücudun besindeki enerjiyi iyice özümsemesi için de dua ederiz.Yemek yemeyi bir deneyim haline dönüştürmek gerekir. Yemek yemek ilk adımdır, bu yolla kişisel enerjinizi arttırdıktan sonra, diğer nesnelerdeki enerjilere karşı daha duyarlı olabiliyorsun ve bundan sonra yemek yemeden bu enerjiyi özümsemeyi öğreniyorsun.

Çevremizdeki her şey enerjidir. Ne var ki; hepsinin türü değişiktir. İşte bu yüzden bazı yerler enerjiyi diğer yerlerden daha fazla artırır. Bu senin şeklinin uyumuna bağlıdır. Önce enerji alanlarını görmeye başlıyorsun, bunun için;

• Dikkatini çevreye yönelt.
• Enerji ile dolmaya başlayınca, çevrendekilerin nasıl göründüklerine bak.
• Bunu gördüğün her varlığı göz önüne getirerek yap.
• Eşsiz güzellikleri özümse.
• Bitkilerin ışımaya başladığını düşün.
• Ne kadar uzakta olursa olsun her şeyin yakınında olduğunu hisset, dokun, bağlantı kur.
• Nefes al ve enerjiyi içine çek. Bu noktada hissettiğin SEVGİ. Bunun için kendini zorlamaya gerek yok, o kendiliğinden ortaya çıkar.Sevginin içine girmesine izin ver. Nesnelerin (sadece nesnelerin değil aynı zamanda bunu insanlar içinde yapabilirsin) güzelliklerini, eşsizliklerini takdir edince enerji alıyorsun, hislerin sevgi düzeyine yükselince, gönüllü olarak enerjini geri veriyorsun. Bu mistik bir deneyimdir ve bunu kısacık bir ANda yakalayabilirsin. Bu herkesten ileriye sıçrayabilmek ve geleceğe göz atabilme durumudur. Bu durum ne yazık ki uzun süre korunamaz. Bilinci normal düzeyde olan bir insanla konuşmaya çabalayınca ya da halâ çatışmaların sürdüğü bir dünyada yaşamaya çalışınca, bu ileri durumdan sıyrılır ve tekrar kendi eski düzeyimize döneriz. Bundan kurtulabilmek için gördüklerimizi, hissettiklerimizi yeniden yeniden tekrar etmeliyiz. Böylece her seferinde biraz daha sonsuz bilince doğru ilerlemeye başlarız. Ancak bunu yaparken, enerji ile dolup yaşamayı bilinçli bir şekilde yapmalıyız.Çünkü rastlantıları sağlayan işte bu enerjidir ve rastlantılar sürekli bir temele dayanan, yeni bir düzeyi gerçekleştirmemize yardımcı olurlar.

5. Bu bilgi, insanların diğerlerini kontrol altına alıp, düşüncelerine hükmederek, enerjilerini çalmak eğilimi gösterdiklerini açıklar. Enerjimizin kesildiğini ve ondan yoksun kaldığımızı hissettiğimiz zaman hepimiz aynı şeyi yaparız. İnsanları ve durumları kontrol ederek enerjinin sana doğru akışını sağlamak için, dramalar yaratırsın. Dramalar şöyle sıralanır; acındırma, korkutucu, sorgulayıcı ve mesafeli. Mesafeli dramada, esrarengiz ve gizemli bir görünüm kazanıyorsun, kendi kendine ihtiyatlı davrandığını söylüyorsun, ama aslında bu dramanın içine başkasını çekip, sana ilgi göstermesini ümit ediyorsun. Ardından birisini bu dramanın içine çekince, açık davranmıyorsun ve gerçek duygularını anlamaları için karşındakileri zorluyorsun. Onlar senin gerçek duygularını anlamaya çabalarken, fazlasıyla ilgi gösterip, tüm enerjilerini sana yolluyorlar. Nedenli esrarengiz davranıp, nedenli ilgilerini çekersen, daha fazla enerji alırsın. Şayet kendimize dikkatle bakıp enerjiyi yönlendirmek için neler yaptığımızı keşfetmezsek, hiçbir ilerleme olmaz.
Sorgulayıcı dramadan enerji kazanan bütün insanların amacı ise, sorularıyla eşeleyip deşeleyip, diğerlerinin yaşantılarındaki yanlışları ortaya çıkarıp eleştirmektir. Bu dramayı hazırladıktan sonra, diğerlerinin yaşantılarını her açıdan eleştirirler. Eğer istedikleri kişiyi bu dramanın içine çekebilirlerse, hazırladıkları strateji başarıya ulaşır.Diğerleri ise birden bire sorgucunun karşısında kendilerini suçlu hissederler ve sorgucunun dikkatini çekecek hatalar yapmamak için, sorgucunun yaptıkları ve düşündükleri ile ilgilenmeye başlarlar. Sorgucu bu fiziksel saygı sayesinde gereksinim duyduğu enerjiyi sağlar.

Şayet biri sizi sözle yada fizik gücüyle tehdit edecek olursa, başınıza kötü bir iş geleceği korkusuna kapılır, ona zorla ilgi gösterip enerjinizi verirsiniz.Sizi korkutan kişi tarafından, saldırgan türden dramanın içine çekilirsiniz.Bu dramanın adı korkutucu dramadır.

Diğer yandan eğer birisi başına gelen bütün kötülüklerden sizi sorumlu tutar ve ona yardım etmediğiniz takdirde bu kötülüklerin başına gelmeye devam edeceğini söylerse, o zaman bu insan, acındırma draması ile enerjinizi çekiyor demektir. Burada dikkat edilmesi gereken konu dramaların karşı dramaları yarattığıdır.Örneğin mesafeli insanlar sorgucu insanları yaratıyorlar aynı şekilde sorgucu da insanları mesafeli yapıyor. Korkutucu da acındırma durumunu yaratıyor.

6. Geçmişi berraklaştırmak, bireysel yollarla çocukluğumuzda öğrendiklerimizi kontrol etmekle başlar.Dramaların farkında ol. Bunlardan bir kez kurtulduğunda, kendini daha yüksek seviyedeki evrimsel kimliğinde bulursun. Gözünü açıp gerçek kimliği bulmak gerekir.İnsanlar kendi tarihsel durumları içine doğarlar ve hayatta destekleyecek bir nesne bulurlar. Başka bir amacın peşinde koşan diğer bir insanla birlikteliği oluştururlar. Bu beraberlikten çocuklar doğar ve rastlantıların önderliğinde, bu iki durumu birleştirip daha yüksek sentezlere varırlar.Burada önemli olan, enerji ile her doluşta hayatı daha ileriye götürecek bir rastlantı meydana gelir ve bu düzeydeki enerji içselleştirilir. Böylece daha yüksek titreşimlerde varlık sürdürülür. İnsanlar evrimlerine böyle devam ediyorlar. Şimdiki süreçte bunun hızlandırılması gerçekleşecek. Bir kez hayatın ne olduğunu anlamak bu noktada önemli.
NOT: sık sık durup gerekli enerjini tekrar toplamayı sakın unutma. Her zaman enerji dolu ol ve sevgi konumunda kal. Bir kez sevgi konumunu elde ettin mi, hiç bir şey ve hiçbir kimse sendeki enerjiyi çekip alamaz. Aslında, senden taşan enerjinin yarattığı akıntı aynı oranda enerjiyi senin içine çeker. Enerjin asla tükenmez. Ancak enerjinin tükenmemesi için, hep onun işlevlerinin bilincinde olmalısın. Bu özellikle insanlarla karşılıklı etkileşim içindeyken çok önemlidir.

7. Yedinci bilgi de, nesnelerin dikkatimizi çekişinden, belirli düşüncelerin, bize rehberlik etme maksadıyla aklımıza gelişinden sözedilir.Yedinci bilgi, düşlerden söz eder, düşlerle kendi hayat öykümüzü kıyaslamamızı söyler. Yedinci bilgi bizim gerçekleştirdiklerimizden daha çok düşüncelerimiz olduğunu söyler. Bunları fark etmemiz için iyi bir gözlemci olmamız gerekmektedir. Aklımıza bir düşünce geldiği zaman NEDEN diye sormalıyız. Şimdi neden bu düşünce özellikle aklıma takıldı?Yaşam sorunumla bunun ne ilgisi var? Gözlemci durumuna geçince her şeyi kontrol etme gereksiniminden de kurtuluruz ve bu bizi evrimin akışının içine sokar. Bu noktada olumsuz düşünceler aklımıza gelince ne olur sorusu sorulabilir. Kötü bir şey olacağından korkmak, sevdiğimiz birisinin acı çekmesi ya da çok istediğimiz bir şeyi elde edememek gibi sorunlar aklımıza takılırsa ne olur?Yedinci bilgi, korku imajları belirir belirmez engellenmelidir, ardından da aklımıza iyi düşünceler getirmeliyiz der.Kısa süre sonra, olumsuz görüntüler hemen hemen hiç belirmezler. Seziler hep olumlu konularda olmalıdır, eğer olumlu imajlardan sonra olumsuz imajlar belirirse, bunları kesinlikle ciddiye almak gereklidir. Buna göre örneğin eğer aklına kamyon kazası geçireceğin gelmişse ve biri seni kamyonla bir yere götürmeyi teklif ederse reddetmelisin.

8. Sekizinci bilgi diğerleriyle kurulacak ilişkilerde enerjiyi kullanmanın yolunu gösteriyor.Enerjiyi nasıl yansıtacağını ve başkalarına bağımlılıktan kaçınmak gerektiğini söylüyor.Özellikle çocuklarla kurulan ilişkilerde, onların hatalarını sürekli düzeltmenin, onların enerjilerini tüketmek olduğu belirtiliyor. Çünkü bu durum onlarda kontrol dramaları yaratıyor. Sekizinci bilgi bize, gelişmeye başladığımız ilk andan itibaren, otomatik olarak karşı cins enerjisi almaya başladığımızı hatırlatır. Bu doğal olarak evrenin enerjisinden gelir. Ancak burada dikkatli olmamız gerekir, çünkü bir başkası gelip bu enerjiyi doğrudan bize vermeye kalkınca, biz hemen gerçek kaynakla bağımızı kesiveririz ve sonra gerileme başlar.
Bu noktada AŞKtan söz etmeliyiz. Aşk olduğunda, iki kişi bilinçsiz olarak enerjilerini birbirlerine verirler ve mutluluk ve neşe inanılmaz derecede artar, titreşimler yükselir. Ne yazık ki, insanlar kısa sürede birbirlerinden gelen bu enerjiye bağlanırlar ve evrenden sağladıkları enerjiyi keserler, oysa iki kişinin birbirine verecek yeterli enerjisi yoktur. Bir süre sonra birbirlerine enerji vermeye son verip, diğerinin enerjisini elde etmeye çalışırlar ve çocukluk dramalarının içine düşerler.Ve sonuçta ilişki giderek yozlaşır ve güç mücadelesine dönüşür. Aslında bu durumdan tam olarak kurtulmayı öğreninceye kadar alfabedeki C harfi gibiyizdir. Karşı cinsten kolay etkileniriz, onun yarım kalmış dairesi gelip bizimkiyle birleşir.Birbirimize enerji akıtmaya başlarız, gerçekte ise kendi dışında diğer yarısını arayan bir başka insanla birleşmiş oluruz. Karşıt cinsten birine bağımlı olmamızın nedeni, karşıt cinsin enerjisini elde etmek istememizdir. Halbuki, içimizdeki kaynaktan aldığımız mistik enerjinin hem erkek hem de dişi yönü vardır. Zamanla onun dışarı vurmasını sağlarız ama evrime ilk başladığımız sıralar çok temkinli davranırız. Bütünleşme işlevi zaman alır. Eğer olgunlaşmadan eril yada dişil enerjimiz için, insan kaynağı ile bağlantı kurarsak, evrensel kaynağın akışını durdururuz. Önce daireyi kendimiz bütünlemeliyiz.Evren ile bağlantımızı sağlamlaştırmalıyız. Bu zaman alır ancak bunu sağladıktan sonra yüksek ilişkiler kurabiliriz. Böylece bütünleşmiş bir insanla romantik ilişki kurduğumuzda süper-insanı yaratırız. Ama bu bizim bireysel gelişimimiz engellemez. Bu deneyime ilk başlarken, karşılıklı bağımlılık ilişkisinin ilk günlerinde duyulan iyilik ve keyfin tadını, tek başına olduğun zaman çıkarmalısın. Onu içine almalısın.Bundan sonra gelişmeye başlarsın ve kendine uygun romantik ilişkiler sana ulaşır.

Gerçek enerji yansıtmasında bağımlılık ve bağımlı olma eğilimi yoktur. Çünkü insanların ikisi de gelecek mesajları beklemektedirler. Eğer konuştuğumuz, mesaj alıp verdiğimiz kişilerin dramalarına yanıt vermezsek, onların dramaları bozulur böylece bizde mesajı görebilme şansını yakalarız.Bunu yapabilmek içinde karşıdakinin oynadığı dramayı tanımlamamız gerekir. Bütün dramalar enerjiyi elegeçirmek için stratejiler uygularlar, dramayı tanımlayıp söylediğimiz anda bu oyun bozulur.

Unutmamamız gereken hayatta yolumuza çıkan herkesin bize bir mesajının olduğudur.Yoksa başka yola saparlar ya da bizden önce ya da bizden sonra o yoldan geçmeyi tercih ederler. Özellikle sorunumuz olduğunda, yanıtları bize verecek insanlarla karşılaşırız. Karşılaştığımız her insanın bize bir mesajı vardır. Tesadüfi rastlantılar yoktur. Ama bu rastlantılara nasıl yanıt verdiğimizi, bize iletilen mesajları algılayabilme derecemiz belirler.Yolumuza çıkan biriyle o an yaptığımız sohbet o anki sorularımıza yanıt vermeyebilir ama bu yaptığımız sohbetin bir mesaj taşımadığı anlamına gelmez.

9. Dokuzuncu bilgi der ki; enerji düzeyimiz arttıkça vücudumuzdaki atomların titreşimlerinin düzeyi de artar. Kısaca ruhumuzu arındırıp hafifleriz.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Düşüncelerimiz Nereden Geliyor.!!!

Eğer düşüncelerimiz kendi isteğimiz dışında, aklımıza bizim kontrolümüz olmadan geliyorlarsa, bu durumun arkasında bir tür zeka veya algının var olabileceğini veya var olduğunu söyleyebiliriz...