22 Aralık 2013 Pazar

Yeni Bir Yıl ve Ertelememek

2013 bitiyor ve biz hep en yakınımız olanları erteliyoruz. Zaman sahip olduğumuz en değerli hazinemiz ve bizler acaba ne kadar doğru kullanabiliyoruz bu zaman denen değerli hazineyi. Bence herkesin kendi kendine vermesi gereken çok önemli bir cevap!

Haydi kalkın ve tüm sevdiklerinizi aramaya başlayın, ne malum bir yıl daha bizim onlarla ya da onların bizlerle olacakları hani görmezden gelinen önemi konumuz var ya siz biliyorsunuz onu zaten doğduğumuzda bildiğimiz ve emin olduğumuz tek konu.

İnanın sonra çok üzülüyor insan, gerçi ayrılık diye bir şey hiç olmadı çok dünyasal bir kavram ama ne yazık bizlerde hala Dünya'da yaşıyoruz. Hani birdik bölündük tekrar bir olacağız var ya, o da gerçek. Bu yaşanılan fizik bedende anlaşılamıyor ama ne çare elbet herkes bir gün anlayacak hem de kesinlikle anlayacaklar.

Arayın sevginizi belirtin, özlemlerinizi gösterin, duygularınızı ifade edin tam olarak ne hissediyorsanız onları söyleyin. Kızgınlıklarınız varsa onları da söyleyin ve tekrar güzel ilişkiler başlatın. Evet birde arayamayacak kadar kızgın hatta sinirli olduklarınız var değil mi? Onları ne yapacaksınız ?
 
Affedin arkadaşlar sadece affedin ama düşünce boyutunda değil gerçekten ve kalpten bir affetmeden bahsediyorum. Haydi kalkın belki de günlerdir düşünüyorsunuz kime ne alayım diye işte size en değerli yeni yıl armağanları.

Herkesi çok seviyorum. Kısa bir ayrılık ama insan özlüyor işte babasını, Amcasını, babaannesini, ananesini, dedelerini, dayılarını, büyük amcalarını ve daha nicelerini. Hala buradayken ve bizler hala fizik bedendeyken bağışlanan bu birliktelikleri (üstelik herkes kendi belirlerken romanını) kutsamak sevgiyle taçlandırmak lazım.

Sizleri çok seviyorum, yeni yıl hepimize farkındalık dolu, bolluk bereket dolu ve yaşanılırken kaçırılmayacak anlar versin.

Serdar Ceylan

24 Haziran 2013 Pazartesi

Meditasyon ve Farkındalık Kampı


 


Yer: Turanhill Lounge (Fethiye - Kabak Koyu)

Tarih: 5, 6, 7 Eylül 2013 (3 gece, 4 gün tam pansiyon konaklama)

Ulaşım: 4 Eylül 2013 Çarşamba akşam 20:00 de Akademi Önünden 27 kişilik özel otobüs ile hareket 5 Eylül 2013 Perşembe öğlen saatleri kampa varış. 8 Eylül 2013 Pazar günü öğlen saat 14:00 de kamptan ayrılış ve İstanbul'a dönüş.

Kampa Ulaşım: 5 kişilik 4x4 jeeplerle kampa iniş ve çıkış (20 dakika)

Aktiviteler:

Her gün sabah, akşam ve gece meditasyonları ve yoga çalışmaları, meditasyon nedir ve özellikleri nelerdir konusunda 1 saatlik seminer.

Akşam yemeği sonrasında 3 gece, 3 adet spritüel film gösterisi. Akşam saat 21:30 - 23:00 arasında

Kamp boyunca, her gün çekilişle 2 kişiye Rüya Koçu Seda Eray tarafından rüya analizi yapılacaktır.

Her sabah Nefes Koçu Esra Süren tarafından yaptırılacak Nefes Çalışmaları.

Yaşamının Farkında mısın? (Özel Seminer İlk Sunum), Rüyalar Nedir, Günlük Hayatta Nefesin Önemi, İstemenin Sırrı, Özgüven konularında seminerler.

Spritüel Yaşam Koçlarımız Tuba, Ayşegül, Esra tarafından her gün sabah kahvaltısı sırasında yapılacak çekilişle 1'er kişiye özel bireysel çalışma. (1 saatlik bireysel seans)

Konaklama ve Fiyatlandırma

* 2 kişilik, yarı açık ortak duş ve wc'li bungalovlarda, kişi başı konaklama. Fiyat: 1.000 TL (tüm aktiviteler dahil) (7 adettir)

* 2 kişilik özel duş ve wc'li delüks çadırlarda kişi başı konaklama. Fiyatı: 1.100 TL

* 2 kişilik, özel banyolu ve balkonlu evlerde konaklama. Fiyatı: 1.100 TL(tüm aktiviteler dahil)  (7 adettir)

* 3 kişilik butik oda (Leo) (sadece 1 adettir) Fiyatı: 1.200 TL

* 4 kişilik butik oda (Libra) (sadece 1 adettir) Fiyatı: 1.200 TL

Rezervasyon ve Ödeme

Son rezervasyon tarihi 5 Ağustos 2013 Pazartesidir. Ödeme nakit yapılacaktır. Kredi kartı ile yapılacak ödemelerde tek çekim harici 4 taksite kadar taksitlendirme yapılacak ancak komisyon fiyata eklenecektir.

Oda durumu, sayıları az olduğundan, rezervasyon önceliğine göre belirlenecektir. Toplam konaklama ve kamp katılım sayısı maksimum 26 kişiliktir.

Bilgi ve Rezervasyon için 0216 386 86 55 - 0216 386 86 06 numaralı telefonlardan veya hsceylan@gmail.com adresinden başvurabilir ve ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

Otel, odalar ve çevresi hakkında bilgi almak için lütfen http://www.turanhilllounge.com tıklayınız.

Yaşam Akademisi
Ethem Efendi Caddesi No:14 Kat:1 Daire:5 Erenköy / İstanbul
0216 386 86 55 - 0532 136 39 39

7 Mayıs 2013 Salı

RUHSAL GÖBEK BAĞLARI / ENERJİ KANCALARI / ENERJİDEN BESLENME

İnsanlarla ilişki kurmaya başlayınca oluşan, kadın ve erkek arasında ise cinsel ilişki yoluyla ayrıca atılan- VE KESİLMEDİĞİ SÜRECE BİZLERİ BİR ÖMÜR BOYU ETKİLEYEN ENERJİ KANCALARI:

İnsanlarla ilişki kurmaya başladığımız anda birbirimizle eneri bağları oluştururuz. Bu görünmez bağlara, ben RUHSAL GÖBEK BAĞI YA DA KANCA adını veriyorum. Ve kancalar yoluyla birbirimizden beslenmeye başlarız.

Bizler sadece fiziksel bedenlerimizden ibaret değiliz. Vücudumuzun etrafında bir de enerji alanı vardır. Burası tıpkı ikinci bir beden gibi, etrafımızı sarar ve bize yaşam sevinci verir. Enerji alanını, fiziksel bedenimizi saran bir balona da benzetebiliriz. Bu alanda bulunan enerji, kişiye özgüdür.
Herkesinki farklıdır, çünkü kişinin duygu ve düşünceleri, korkuları, endişeleri, önyargıları, ya da yaşam şekli ile biçimlenmeye başlar.

İki insanın ilişki kurmaya başlamasından itibaren enerji alanları arasında gözle görünmeyen bir bağ oluşur. Örneğin, bir aşk ilişkisi yaşamaya başlayan kadın ve erkek arasındaki enerji balonları,
görünmeyen kancalarla birbirine bağlanır. İşte o dakikadan itibaren, artık iki kişinin duyguları, düşünceleri, korkuları birbirine akmaya başlar.
Kancalar, en kolay seks ilişkisinde oluşur.

İki kişi bedenlerini birbirine açtığı andan itibaren, duygusal yapıları birbirlerine akmaya başlar.
Çünkü o enerji alanları; korkular, endişeler, hatta yaşam dersleri ve bilinçaltı kalıplarının verdiği huzursuzluklardan oluşmaktadır.
Aynı şekilde, olumlu duygular, sevinç ve yaşam enerjisi de birbirine karışmaya başlar.

Çok uzun birliktelik yaşayan çiftlerin, zaman içinde birbirlerine benzerlik göstermeye başlamaları dikkatinizi çekmiştir. İşte sırf bu yüzden, vücudumuzu kime açtığımız konusunda çok dikkatlı olmalıyız. İki kişi birbiriyle ilişkiye girdiği andan itibaren, enerji alışverişi başlar. Birbirlerine akıttıkları sevgi de bu kancalar yoluyla iletilir. Birbirine sevgi ve olumlu duygular hissettiren kişiler, karşısındakinin enerji alanını besler ve zenginleştirir. Ona ne kadar değerli olduğunu hissettirir. Böylece kök korkularımızdan biri olan başkaları tarafından onaylanma ihtiyacımız, değersizlik duygumuz yok olur ve dengeli bir insan haline geliriz.

Ama ne yazık ki, insanlar bu dengeyi başkalarından aldıkları enerjiyle değil, kendi başlarına kurabilmek zorundadırlar. Bir çok insan hayal edin. Herkesin birbiriyle ilişkisi olduğu için, arada pek çok kanca oluşacaktir. Bu insanlar birbirlerinden beslenmeye devam ederler. Buna yatay beslenme adı veriyoruz. Bu tarz beslenme, bizi başkalarına bağımlı kılar. Sevgilimize, kocamıza, çocuklarımıza, anne ve babalarımıza, bazı arkadaşlarımıza kendimizi bağımlı hissederiz. Artık onların sürekli bizi desteklemesini bekleriz. Bunu yapmadıkları zaman öfkeleniriz. Kırılırız. Hatta kimi zaman onların bizi beslemeye devam etmelerini sağlayabilmek için farkında olmadan duygusal oyunlar oynariz. Özellikle kontrolcü yapıya sahip kişiliklerde, bu tarz oyunlar daha belirgin olur.

Sevgilime bağımlı oldum.

Örneğin, bir kadın ve erkek birbirlerine aşık olurlar. Aşkın ilk günlerinde erkek kadını sık sık arar.
Kadın bundan beslenmeye başlar. Erkeğin iltifatları, ilişkiyi rayına oturtana kadar onu el üstünde tutması, kadındaki değersizlik duygusunu azalttığı için oluşan kanca görevini yapmaya başlar.
Artık kadın bu yoğun ilgiden beslenmeye başlamıştır ve eğer hayatında değer duygusunu artırabilecek başka alanlar yoksa, bir tür bağımlılık geliştirir. Bu tıpkı uyuşturucu almaya başlamak gibi birşeydir. Daha sonra erkek ilgisini yavaşlatmaya başlar. Bu hem erkeklerin hem de ilişkinin doğasında vardır. Erkek ilgisini normal boyutlara indirirken, kadın sebepsizce acı çekmeye başlar.
Sürekli ilişkinin nereye gittiğini düşünür. Endişelenir. Üzülür.

Olumsuz duygu ve düşünceler başladığı andan itibaren, artık kanca ters yönde işlemeye başlamış,
erkek kadının enerjisinden beslenir olmuştur. Kadının enerji alanı yavaş yavaş küçülürken, erkeğinki büyümeye başlar. Aslında bunda kötü bir taraf yoktur. Hem kadın hem de erkek, bunu bilinçsizce yaparlar.

Birbirini besleyebilmek çok güzel bir duygudur. Ama, çoklukla insanlar arasında bunun tersi de yaşanır. Birbirinin yaşam enerjisini çalan insanlar vardır. Üstelik enerji çaldıklarının farkında değillerdir, ama sonuçta kendilerini iyi hissedeceklerini bilirler. Karşısındakinin ruhsal ve duygusal durumunun ne olacağına aldırış etmezler.

Enerji vampirlerinin pek çok yöntemleri vardır.

Bunların en bilineni, karşısındaki kişiyi suçlu hissettirmektir. Bunun için bir insan diğerine bağırabilir, aşağılayabilir, alay edebilir, ya da kendisini acındırabilir. Sonuçta karşısındaki kişi kendisini suçlu hissederse yaşam enerjisi çalınacak, kendisini güçsüz ve yeteneksiz hissedecektir.

Bir başka yöntem, karşımızdaki insana sessiz ve mesafeli durmak, duygularımızı saklamaktır.
Mesafeli durduğumuz zaman, karşımızdaki insan bizim ne hissettiğimizi ve düşündüğümüzü bilemez ve endişeye kapılır.

Endişe ve huzursuzluk, yaşam enerjimizin karşımızdaki kişiye geçmesini sağlar.

Karşımızdaki insana aşırı sevgi vermek ve bunun karşılığını beklemek de bir çeşit enerji vampirliğidir. Kontrolcu kişiliklerin baş vurduğu bu yöntem, anne çocuk ilişkilerinde ya da karı koca ilişkilerinde sıklıkla yaşanır.

Sonuçta, karşımızdaki kişiye olumsuz duygular yaşatıyorsak, onun yaşam enerjisini çalıyoruz demektir.

Peki, yaşam enerjimiz çalındığı zaman ne olur?

Genelde, yaşam enerjimiz küçüldüğünde, yaşamdan zevk alamayız. Günlük işlerimizi yapamaz hale geliriz, çünkü en ufak bir iş bile bize külfet gibi görünür. Sürekli bir can sıkıntısı duyarız. Yüreğimizde, sebebini bilmediğimiz bir ağırlık oluşur. Toleransımız azalır.
Bir gün önce başkalarına dağıtacak sevgimiz varken, bir anda kendimizi dibe vurmuş gibi, sanki derin bir kuyuya inmiş gibi hissederiz. Artık başkalarına sevgi vermek yerine, onlardan beslenmeye çalışırız.

Bütün bu yaşanan olumsuzluklara rağmen, kancalar sağlıklıdır ve insanların birbirine sevgi akıtabilmeleri için oluşurlar. Bu konuda neler yapılabileceğini, AŞK başlığı altındaki yazımda bulabilirsiniz.

Dikey Beslenmek

İnsanların başkalarına bağımlılık geliştirmemeleri ve başkalarından enerji çalacak yöntemlere başvurmamaları için, dikey beslenmeyi öğrenmeleri gereklidir.

Her insanın ruhu, çeşitli zenginliklerle doludur. Bu zenginlikleri, yaratıcılık alanlarımızı keşfederek bulabiliriz. Örneğin, bir ressam, resim yaparken kendisinden beslenir. Çünkü o sırada ruhundaki zenginlikleri ifade etme fırsatını bulmuştur.
 
İnsanların kendilerini hiç korkusuzca, olduğu gibi ifade edebilmeleri, en büyük güç kaynağıdir.
Bu, herkese tarif edilemez bir mutluluk ve doyum verir. Hayatımızda hobilerin yer alması, iste bu yüzden önemlidir.

Dikey beslendiğimiz sürece, ne başkalarına bağımlı yaşarız ne de yaşam enerjimizi çaldırırız.
En önemlisi de, hayatta verdiğimiz önemli kararlar hatalı olmaz.

Doğru karar verebilmek için bağımsız ve mutlu olmalıyız. Özgür bir zihne ve duygusal yapıya sahip olmalıyız. Hiçbir şeyden korkumuz olmamali. Başkalarını kaybetme korkusu, bağımlılıklarımızın ardındaki kök korkudur. Bilinçaltımızın derinliklerinde kaybetme korkusu olduğu müddetçe
sağlıklı kararlar alıp uygulayabilmemiz hemen hemen imkansız gibidir.

Sevgiyle Kalın,

 

2 Nisan 2013 Salı

Aile Dizimi

Bert Hellinger bir felsefeci, pedagog ve psikoterapisttir. Hellinger önce Transaksiyonel Analiz ekolünün “Çocukken yazdığımız yaşam senaryosu” teorisini benimsemiştir. Çocukken bir yaşam senaryosu üretiriz ve bilinçaltımıza kaydedilen bu senaryoya bağlı kalarak yaşantımızı hergün yeniden yeniden üretiriz. Ancak bu yaşam senaryosunu çocuğun tek başına yazmadığını görmüştür. Bu sürecin daha da gerisinde yer alan bir süreç vardır. Çocuk sülalesinde daha da gerilere giderek ataları ile birlikte, onlardan etkilenerek ya da kaderlerini onlardan devralarak yaşam senaryosunu yazmaktadır. Jacop Moreno’un psikodramasını uygulamış, psikodramanın geliştirilmiş halini ortaya koyan Virginia Satir’in Aile Heykeli modelini benimsemiştir.
 
Hellinger Afrika’ya katolik misyoneri olarak gitti. Zuluların insana, onun onuruna verdikleri önem, ana-baba-çocuk ilişkilerinde sergiledikleri doğal otorite, saygı ve sevgi onu derinden etkiledi. Avrupa’ya döndükten sonra Viyana’da psikanaliz eğitimi aldı. Ardından Amerika’da Arthur Janov’dan primer terapi eğitimi aldı. Primer terapinin sağlıklı çözümlere ulaşmadaki sınırları nedeniyle transaksiyonel analize yöneldi. Zuluları etkilemek amacını taşırken Zuluların niyeti galip geldi ve Hellinger Zulu’ların, ateş başında toplanarak sorunlarını çözmek için atalarının ruhlarını çağırdıkları törende artık Aile Dizimi’nin kadim bilgisini keşfetti. Bu sayede Hellinger ailelerde sevginin akmasını sağlayan saklı kalıpları bulup ortaya çıkarma, tanımlama konusunda olağanüstü bir yeteneği olduğunu da keşfetti.

Bert Hellinger’in ilişki sistemlerindeki normalde saklı işleyen dinamikleri görünür hale getirmede kullandığı araç AİLE DİZİMİdir.

Hellinger’e göre ruh kendini deneyimde dışa vurur ve gerçek olarak hissedilir. Ruh yalnızlık, umut, özlem, başkalarına yakınlık ve sadakat gibi şeyleri tanır. Bert Hellinger’in ruhsallığı yaşamda potansiyelini gerçekleştirmeyi arzu eden, ruhu sınırlayan şeylerle boğuşan herkese seslenerek BASİT ve SIRADAN OLANI kutlar.

Aile Dizimi ile aile büyüklerimizden aldığımız yükleri onlara teslim ederiz. Kök ailemizin diziminde aile içindeki rollerin karışmış olduğu ortaya çıkar. En sık rastlananlar: anne/baba rolünü en büyük çocuk almıştır, ortanca ya da küçük çocuk rolünü abla/abi almıştır ya da baba çocuk rolünü almıştır. Rollerin karışmış olduğu bir ailede sağlıklı enerji akışı olamaz. İlişkiler sağlıklı kurulamadığından, ruhsal/fiziksel rahatsızlıklar, maddi/manevi tıkanıklıklar, anlam verilemeyen gerginlikler v.b. olaylar yaşanır. Her bir aile ferdi asıl rolüne dönmeden önce; karışıklıkların kökenlerine inilir. Küçük yaşta öksüz ya da yetim kalan bir anne/baba, ruhsal anlamda büyüyememiş ve çocuk kalmış olduğundan, kendi kurduğu ailesinde, fiziksel dünyada anne/baba olsa da ruhsal dünyada çocuk rolünü alır. Kendisi öksüz yetim bir çocukluk geçirmemesine rağmen, böyle bir anne/babanın çocuğunda da aynı durum görülebilir.

Kendi içinde organik bir yapıya sahip olan bu sistem, bugüne kadar tasarlanmış en derin ve güçlü terapilerden biridir. Ön yargıları altüst eder, berrak düşünceyi teşvik eder. Her zaman sevgiyi yeniden canlandıracak çözümler, olanaklar peşindedir. İnsanlara acılarının ortasında umudu ve yapıcı eylemi bulmalarına yardımcı olur. Yaşamın olduğu yerde umut vardır, her şeyin yoluna gireceğine dair bir umut vardır.

Bir aile sisteminin enerji alanına ayak basarak o sistemdeki ilişkilerin gerçeklerini anında algılayabiliriz. Bu olgu değişik uzmanlarca “MORFOGENİK ALAN” , “BİLGİLENDİRİCİ” veya “BİLME ALANI” olarak adlandırılır. Aile dizimi terapisti gözlemlediğini korkmadan danışanlara söylediğinde onların uyanmalarını sağlar, nerede durduklarını gösterir. UYANMAK MANİPÜLASYONA KARŞI EN İYİ KORUMADIR.

Aile dizimi bütüne bakar. Tıpkı zihin beden ilişkisini dinamik bir sistem olarak ele alan HOLİSTİK (BÜTÜNCÜL) TIP gibi, aile dizimi de bireyi organik bir bütün olan aile sisteminin parçası olarak ele alır.

Aile dizimi terapisti ailelerde sevginin akmasını sağlayan saklı kalıpları bulup ortaya çıkartır. Bu akıl kalıpları tanımlar ve bu sayede huzurlu bir yaşama giden yolun, kendimiz ve ait olduğumuz geniş sistemle daha büyük bir ahenk içinde olmaktan geçtiğini anlarız.

Çalışmanın ana hedefi kendimiz ve ailede yaşanan kilitlenmeye ilişkin gerçekle yüzleşmektir.
Herkesin bir annesi bir babası vardır. Size olanlar bir anlamda onlardan dolayı olur. Herkesin bunu anlaması gerekir.

Farkında olsak da olmasak da hepimiz ebeveynlerimize derinden bağlıyız. Onlara ya sevgi ya da öfke duyarız. Ya yanlarında olmak isteriz ya da çok uzaklarında. Ebeveynine kayıtsız kişiye çok az rastlanır.

“Aile” tüm acıların kaynağı ya da sağlıklı bir toplumun temeli olarak tanımlanır. Aile ilişkilerinin dinamikleri onlarca yıldır bilimsel çalışmalara konu olmuştur.
İnsanlar aile diziminin derinliklerine nüfuz edebilmek için meditasyonu paralel ve bütünleyici bir yaklaşım olarak kullanmalılar.

AİLE SİSTEMLERİ : İŞLEYİŞLERİ

Sigmund Feud’tan sonra 1960′larda R.D. Laing ve Thomas Szazz gibi öncü psikiyatristler yalnız ebeveynleri değil tüm aile dinamiğini anlamaya çalışarak küçükken aile ortamında deneyimlenen çelişkili mesajların nevrotik ve psikotik davranışlara neden olduğunu fark ettiler. Sorunlu çocukları ve mutsuz yetişkinleri aile sisteminin bir parçası olarak tedavi etme yöntemi psikoterapi dünyasında çoğunluk tarafından hızla benimsendi.

Aile sistemini yöneten kurallar ve etkenler Virginia Satir ve diğerleri tarafından daha da geliştirildi. 1990′lı yıllarda yenilikçi Alman psikoterapist Bert Hellinger aile ve kurumlarda yapılan çalışmalara yepyeni bir boyut kazandırarak dünya çapında dikkatleri üzerine çekti. Hellinger yeni yönteminde Jacop Moreno’nun geliştirdiği psikodrama ile Virginia Satir’in yarattığı aile heykelinin bazı ögelerini olduğu gibi bazılarını da değiştirerek kullandı.

Aile Sistemi Terapisi“nin anası olarak bilinen Virginia Satir‘in aile heykelinde katılımcılar, ailede yaşanmış olayları daha sembolik bir yöntemle canlandırırlar. İnsanlar arasındaki mesafelerin ve duruş şekillerinin kişilerin birbirleri ile ilişkilerine ayna tuttuğunu ilk fark eden Satir olmuştur. Satir çalışmalarına katılımcının gerçek ailesini kullanarak başlamıştır. Ancak aile bireylerinin gelmediği bir gün onlar için rastgele seçtiği temsilcilerin aile bireylerinin duygularını aynı şekilde hissettiklerini keşfetti.

Hellinger gerçek aile bireyleri yerine sadece temsilcilerini kullanarak ve hatta onlara katılımcının kişisel yorumundan etkilenmeden yalnızca içlerinden geldiği gibi davranma özgürlüğü vererek Satir’in bu keşfini bir adım daha ileri götürdü.

Hellinger aynı zamanda transaksiyonel analizin kurcusu psikiyatrist Eric Berne’in çalışmalarından yararlandı. Berne herkesin çocukluğunda yaratılmış gizli bir “Yaşam Senaryosu“na göre hareket ettiğini ve bu senaryonun gün ışığına çıkarılıp bilincine varılırsa değiştirilebileceğini gözlemlemişti.
Ancak Berne danışanın kişisel yaşamının gerisine bakmamıştı. Hellinger ise kişinin bu yaşam senaryosunu önceki nesilden devralıp sanki kendi yazgısıymış gibi sahiplendiğini farketti. Gizli yaşam senaryosunun keşfi ile hem Berne hem de Hellinger “çözüm cümleleri” üreterek kişiye belirli bir senaryonun bağlayıcılığından çıkmasında yardımcı oldular.

Hellinger’in çalışması diğer terapi yöntemlerine çok şey borçludur. Ancak aile diziminin parçalarının toplamından çok daha fazla olduğunu belirtmekte fayda var. Kendi içinde organik bir yapıya sahip olan bu sistem bugüne kadar tasarlanmış en derin ve güçlü terapilerden biridir. Yirmi dakikalık kısacık bir seansta bile ailemiz ve kendimiz hakkında derin gerçeklerle yüzleşip yaşamımızın daha iyiye doğru gitmesini sağlayacak radikal değişimlerle iyileşme, dönüşüm ve özgürleşme yaşayabiliriz.

Dizim Nedir?

Aile dinamiğini görmek isteyen bir kişi, içlerinden aile bireyleri ile kendisine temsilciler seçeceği bir grup insanla bir araya gelir. Temsilcilere hiçbir açıklama yapmadan ve talimat vermeden onları içinden geldiği şekilde aile bireylerinin “yerlerine” yerleştirir. Böylece önümüzde bir ailenin portresi belirir: Her bir aile bireyinin diğeriyle yakınlık derecesi , birbirlerine duydukları sevgi, acı veya uzaklık hissi hakkında bilgi veren bir görüntü ortaya çıkar.

Seans sırasında temsilciler yerlerini değiştirip verilen kısa cümleleri tekrarlarlar. Bu cümleler aracılığı ile temsil edilen aile bireylerinin arasındaki ilişkiler gerçek boyutları ile ortaya çıkar. Seans ilerledikçe temsilciler birbirlerine göre konum değiştirerek kendilerini en rahat hissettikleri konumu bulurlar.

Danışan seansın büyük bölümünde edilgen bir gözlemci olarak kalsa da çoğunlukla sona doğru kendi temsilcisi ile yer değiştirerek dizime katılır. Katılımı nasıl olursa olsun çoğunlukla bu kişi, ailesiyle ilgili yaşadığı endişe, sorunlar ve baskı konusunda yeni bir bakış açısı kazanır ve rahatlar.
Diğer bir deyimle aile dizimi çok kısa bir sürede danışanı olumlu bir iyileşme sürecine sokan oldukça etkili bir yöntemdir.

Kollektif Alanın Parçasıyız

Bu çalışmada deneyim kazandıkça, yoktan var olmuş , soyutlanmış bireyler olmadığımızı anlarız. İstesek de istemesek de ait olduğumuz bir sistemin ayrılmaz bir parçasıyız. Ailemizin bizi büyüttüğü toplum ve kültürün de iliklerimize işleyerek bizi doğrudan etkilediğini fark ederiz.
Bire bir terapiler danışanı soyutlar. Danışanın yaşamını şekillendirmiş ilişkiler üzerine onunla kendi başına birey olarak çalışılır. Aile dizimi ise bütüne bakar. Tıpkı zihin-beden ilişkisini dinamik bir sistem olarak ele alan holistik (bütüncül) tıp gibi Aile Dizimi de bireyi organik bir bütün olan aile sisteminin parçası olarak ele alır.

Huzurlu bir yaşama giden yolun kendimiz ve ait olduğumuz geniş sistemle daha büyük bir ahenk içinde olmaktan geçtiğini anlarız.

Aile dizimi çalışması kimsenin kendi başına bir ada olmadığını anlamamızı sağlar.

Aile dizimi biz farkında olmaksızın yaşamımızı etkileyen atalarımıza kalbimizi açmamızı sağlayarak nesiller boyunca bize akan yaşam gücüyle köklerimizi derinleştirmemizi sağlar.
Aile Diziminden Kimler Yararlanır?

Aile diziminin tek konusu aile sorunları değildir. Bir sevgili bulamamanız ya da ilişkilerinizin kısa süreli olması; sevmediğiniz bir işte çalışıyor olmanız, geçim zorluğu çekiyor olmanız; hatta psikosomatik kökenli bir hastalığınızın olması ya da yaşamı boş ve anlamsız bulmanız gibi ailenizden bağımsız gibi görünen sorunları da kapsar.

Aile dizimi yöntemi ile yaşamınızda duygusal ya da işlevsel zorluğa neden olan her şeye bakabiliriz.

3 Mart 2013 Pazar

Para Hakkında...


Uzun zamandır yazamadım, şu anda İzmir ofisinin mutfağında saat 07.30 günlerden 03.03.2013 Pazar, ve ben bu satırları yazıyorum...

Bu yıl başından hemen önce hesap kitap yapmayı reddederek, hesabı kitabı neyin nasıl olacağını O'na devrettim. İtiraf etmem gerekirse benim için çok gecikmiş bir karardı. Bununla birlikte hepimiz öğreniyoruz ve inanın öğrenmeyi ve bilgiyi ret etmek sonun başlangıcı ve bizler sadece öğrenmek için buradayız. O zaman öğrenmeyi reddedince de burada olmamızın bir anlamı olmayacağından hadi gel bakalım diyorlar insana. İşin çok tuhaf olan tarafı ise gidecek bir yer yok deneyim kazanmak adına gider gitmez ölürcesine geri dönmek istiyor insanoğlu. Garip bir tezat, hayatın anlamı ve tekamül etmek de bu durumun içerisinde ne yazık ki gizlenmiş, sağlam gizlenmiş getirip tam ortaya koymuşlar. :)

Yıl başından hemen önce aldığım bir diğer karar (esasında karar demek doğru mu bilmiyorum içsel bir sezgi desek daha doğru olacak) ise yılın ilk beş ayında yoğun bir tempoyu ve deneyimi kabul etmekti. O günden bu yana çok yoğun bir tempo içerisinde çalışıyor bir yandan da hayatımı
yavaşlatmaya uğraşıyorum. Diyeceksiniz ki ikisi birden nasıl oluyor neden yavaşlamaya uğraşıyorsun?  İstanbul'dan sonra İzmir ofisini de 3 gün önce açtık, Bostanlı da şık sevimli bir yer, ana cadde üzerinde enerjisi çok yüksek içi yenilenmiş yeni enerjileri oldum olası çok sevmişimdir. Yeni başlangıçların hep yeni enerjiler ile yapılması esastır.

Bir yandan da çok hızlı mı davranıyorum diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bununla birlikte, İzmir hakkında verilen tüm mesajlar, gönderilen yardımlar, bir anda tanıştığımız kişiler, insanların gösterdikleri ilgi alaka ve yardım elleri içsel olarak bana zamanında İzmir hakkında yaptığım isteği hatırlattı. Evet yıllar öncesinden beri İzmir'de yaşamak istediğimi defalarca Kaynağa iletmiş ve istemiştim, İzmir Yaşam Akademisi Bostanlı, Cemal Gürsel Caddesi Yeşim Apt. No:109 Kat 3 Daire 6 Bravo Pastanesi diye bir yer var hemen yan binanın altında ve çevre çok merkezi bir yer, böyle olunca da her şey elinin altında oluyor insanın. Aynı zamanda hep şehrin en merkezi yerinde oturmak gibi bir isteği de son 15, 20 yıldır içimde taşıyordum.

İsteklerimiz bizim istediğimiz zaman değil, her şey ve biz hazır olduğumuz zaman oluyor istekler. Sabretmek gerek diye düşünüyoruz ve cidden yanılıyoruz. Sabretmek var oluş anında verilmiş bir söz O'na O'nun için. Olaylara değişik açılardan bakıyoruz bu Dünya'da adına deneyim deniyor ama bizler hep deneyimin güzelini istiyoruz. Deneyime deneyim olarak bakabilmeyi başarınca olay sabretmekten çıkıyor ve çok keyifli bir hale dönüşüyor. Gel gelelim bize çocukluğumuzdan bu yana tam tersi öğretiliyor.

Sevgili babam ve amcam tek yumurta ikiziydiler
enteresan olurlar tek yumurta ikizleri huyları karakterleri genelde zıt olur. Hatta halk arasında elmanın iki yarısı gibi farklı özellikleri kendi içlerinde oluşturdukları söylenir. Tabii ki sonuçta Yaşam Amacı ile alakalı bir durum ama ne olursa olsun değişik bir deneyim. Acaba neden birlikte gelirler? Sanırım çok kuvvetli ilişkileri olan 2 ruh olduklarından ve bir önceki hayatlarında tamamlayamadıkları birlikte başarmak istedikleri bir şeyler olduğundan. Amcam İzmir e görevle gönderildi bir meşrubat firmasının muhasebe müdürü idi. Baba ve Amca ikiz olunca onlar İstanbul'a biz de senede 3,5 defa biz İzmir'e gelirdik. Ve ben çok özenirdim İzmir'de yaşamaya, O günlerden bu güne, ne enteresan değil mi?

Diyeceksiniz ki konu Para Hakkında ve bu adam neler yazıyor.:) Evet konu para hakkında,  hadi devam edelim.

Tabii yeni bir yer açmak isteği, gereğini düzgün yapmayı da gerektiriyor ve para harcamayı da getiriyor beraberinde, istiyorsan sınav gelecek demektir. Vaz geçmemek ise deneyimin en heyecan verici noktası. Umarım herkes anlar bir gün, bu satırları okuyabilenler için söylüyorum, sonuçta herkes anlayacak bir defasında önemli olan bu defasında anlamak ve bitirmek.

Sonra oturup bazen fizik dünyanın öğretilerine kayabiliyor bilinç altı insanda. :) Yahu sen de mi hocam demeyin sakın, ben de hala bu dünyadayım ve hala fiziksel bir bedene sahibim evet bende... :)

Her türlü duygu oluşabilir ve gelebilir insanoğluna. Bu durum çok normal, normal olmayan ise gelen duygunun sende ne kadar durduğudur. Burada belirleyici olan bizleriz. Duygunun gelmesi sınavın geldiğinin göstergesidir iyi bir şey yani, O hala bizden umut kesmemiş demektir.  Duyguyu içimizde tutuğumuz süre ise dersi ne kadar iyi çalıştığımız ile alakalı bir durum. Eğer hemen bırakabiliyorsak harika...

Evet bu sabah böyle kalktım yatağımdan. Ve sonra aklıma birden şu satırlar geldi, sanırım okuduğum bir kitaptan belki de gelmesi gerekiyordu nereden olduğu çok belli esasında;

Yaşam stili bilinçtir. Elinde avucunda olan her şeyi, hatta olmayanları bile kendine ve isteklerine yatır! Daima bunu yap! Böylece yaşamının her anlamda zenginleştiğini ve genişlediğini göreceksin. Sen kendine yatırım yaparsan, yaşam da sana yatırım yapar.

Para için endişelenme. Sen kendin içi, kendi bütünlüğün için endişe duy. Para ihtiyaç duyulduğu her anda gelecektir. Sen kendine güven, düşlerine inan, işte o zaman güzel bir hayat için gereken tüm paraya ve diğer her şeye sahip olacaksın. Yaşadığın her şeyin ve en içten düşlerinin başyapıtı sensin.

Konu parayla mı ilgili yoksa güven duymak ile mi? Her ikisi de değil, sanırım her şey deneyim ile alakalı...

Sevgiyle kalın,

Serdar Ceylan

25 Şubat 2013 Pazartesi

Anne Baba ve Çocuk İlişkisi

Her ailenin çocukları için, yaşam boyu sürecek en önemli etkiye sahip olduklarını bilmeleri ve buna uygun davranmayı seçmeleri gerekmektedir. Anne ve Babanın çocuk ile ilişkisi, çocuk için ileride çok çok önem taşıyacak olan ve aynı zamanda yaşam amacı ile de ilişkisini ciddi olarak belirleyen 5 er farklı duygusal dayanak ile bağlanmıştır.
Anne; Sevgi, İlgi ve Alaka, Şefkat, Affetme ve Yaratacılığı temsil eder ve öğretirken, Baba ise; Güç, Güven, Cesaret, Para ve Bilgeliği temsil eder ve öğretir.
Çocukken annesinden sevgi, şefkat, ilgi görmeyen ve horlanan bir erkek çocuğu büyüdüğünde ne yazık ki, kendisine öyle bir eş seçecek veya eşine, çocuklarına sevgisini vermekte çok zorlanacaktır. Bir kız çocuğuna annesi tarafından aynı şekilde davranıldığında ise ne yazık ki sevgisini gösteremeyen, kendine eş bulmakta zorlanan hatta düzgün arkadaşlık ilişkisi kuramayan, çocukları ile arası iyi olmayan hatta çocuk sahibi olmakta zorlanan bir birey olacaktır.
Çocukken babasından ilgi, sevgi görmeyen ve horlanan bir erkek çocuğu büyüdüğünde ne yazık ki, güçsüz, adım atmakta zorlanan, girişimci yanı neredeyse olmayan, muhtemelen iş yaşantısında çok zorlanan ve para ile ilgili tüm yaşamı boyunca sıkıntı çeken bir birey olacaktır. Bir kız çocuğuna babası tarafından aynı şekilde davranıldığında ise ne yazık ki, kendine eş bulmakta zorlanan, cesaretsiz, bastırılmış, silik, otorite karşısında korkan, cinsel kimliğini ortaya koyamayan, eşinden korkan, kendisini terk edecek erkekleri hayatına çeken bir birey olacaktır.
Anne çocuk ilişkisinin tüm yaşam boyu çocuk ve ilişkileri (kadın-erkek) konusunda en önemli etkileyen olduğunu, annelerin ve anne adaylarının çok çok iyi öğrenmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Aileler için çok dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise çocuk üzerinde oluşturacakları Çekirdek İnançlardır. Her Anne ve Babanın çok iyi bilmesi gereken şeylerin başında ise; yapılan her uyarının ne anlama geleceği, söylenen sözlerin yapılan uyarıların bilinç altında nasıl anlaşılacağını öğrenmeleri gerekliliğidir.
Çekirdek İnanç: Çekirdek inanç kalıpları özellikle 0 – 7 yaş aralığında (% 80) bizi etkileyen olayların ardından çıkardığımız, belki sadece o an için geçerli olan veya o an bile hiç ilgisi olmayan, özellikle aile bireyleri (anne – baba – büyükanneler ve büyükbabalar) tarafından bilinç altımıza yüklenen kalıplar ve/veya bireysel sonuçlardır. Biz farkında olmadan bilinç altımıza yerleşir ve davranışlarımıza yön vermeye başlarlar. Artık bizi yönetecek kadar güçlenen bu olumsuz, negatif inançlara çekirdek inanç diyoruz.
En sık kullanılan kelimelerin bazıları; Yapamazsın, Sen Küçüksün, Sen Büyüksün, Anlamazsın, Güçlü Olmalısın, Huysuzsun, Yaramazsın, Dokunma Bozulur, Ekmek Aslanın Ağzında, Okumazsan Adam Olamazsın, ve daha binlercesi..
Anne baba çocuk ilişkilerini, içinde yaşanan toplumun etkisi ve bu toplumun örf annane ve bulundukları coğrafya ciddi şekilde belirleyicidir. Türkiye de genelde otoriter,kısıtlayıcı,aşırı koruyucu ve kontrol edici yapının öne çıktığı görülmektedir. Çocukların saygılı, baş eğici, pasif, uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği kurallarla uygun davranışlar ödüllendirilirken, aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışların cezalandırıldığı görülmektedir. Başka bir deyişle toplumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babayla olumlu ilişkiler içine girmekte,kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağı olmaktadır.
Bu zamanla öylesi bir hale dönüşür ki çocuk-aile ilişkisi kazanma kaybetme gibi bir güç gösterisine dönüşür.Böylece bazen ebeveynler baskın çıkarak çocuk kaybeder yada çocuk baskın çıkarak anne babasına kaybettirir. Her iki durumda da son derece sağlıksız sonuçlar oluşur. En güzel ve sağlıklı çözüm, içinde kaybeden tarafın olmadığı bir yöntem bulmaktır.
İhtiyaçlar karşılıklı dile getirilmeli ve sorun iki tarafın kabul edebileceği şekilde çözümlenmelidir. Burada önemli olan tarafların kendi ihtiyaç ve haklarını gözetmesi kadar, karşındakinin ihtiyaç ve haklarına da saygı göstermesidir. Yeni bir uzlaşı noktasında birleşebilmektir.
Anne babalar çocuk eğitirken genelde üç grupta toplanabilecek davranışlar sergilerler.
Bunlardan ilki "Denetleyici Yaklaşım"dır .Burada anne-baba davranışlarının ortak yönü çocuğun tutum ve davranışını değiştirme yaklaşımıdır.Bunu yaparken de tehdit ve şiddet kullandıkları gibi sevgiyi esirgeme,küsme ya da aşağılama gibi tepkiler gösterirler. Bu aşamada çocuk,hangi davranışın hangi tepkiyi alacağı konusunda bir fikre sahip değildir.Çocuk korku temelinde büyüdüğü için korkutulmuş sindirilmiş yada isyankar bir birey olur. Bazen her ikisi bir arada bulunabilir.
Diğer bir yaklaşım tarzı "Destekleyici Yaklaşım"dır.  Burada çocuğa yakın ilgi gösterilir (hatta sözle ve ya dokunarak belirtilir), onunla ortak faaliyetlerde bulunulur ve en önemlisi çocuğun benliği onaylanır. Böylece çocukta sağlıklı bir psiko sosyal gelişim yaşanır ve ebeveynlerin beklentilerine daha olumlu cevap verir. Çünkü çocuk ailesi tarafından olduğu gibi kabullenip,sevilmiş ve desteklenmiştir.
Üçüncü yaklaşım ise "Pasif Yaklaşım"dır ki burada aile çocuğun etkinlikleri karşısında son derece ilgisiz ve kayıtsızdır. Böylesi ailede yetişen çocukların öğretmen ve arkadaşlarına karşı olumsuz davranışlar sergiledikleri ve eşyalara zarar verdiği gözlemlenmiştir. Ailelerin aklında bulundurması gereken en önemli unsur, çocuk bireysel özellikleri ve kapasitesine göre beklenti düzeyi geliştirmektedir.
Çocuk eğitiminde aile öyle bir yerde durmalıdır ki çocuk her an anne -babanın yanında olduğunu bilerek destek bulsun, hem de onları hiç görmeyerek özgür hissetsin.
Sevgiyle Kalın.

21 Ocak 2013 Pazartesi

İstemenin Sırrı Tv. Programı



http://www.youtube.com/watch?v=AJXrEVqrUHQ&feature=youtu.be     1. Bölüm

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=JfWwQwF9Hc8      2. Bölüm

http://www.youtube.com/watch?v=ltcrAR5gY6o&feature=youtu.be     3. Bölüm

http://www.youtube.com/watch?v=_Tt3F_0ZfnE    4. Bölüm